ne güzel gülümserdin
hem gönlümüz hem
ruhumuz doyardı
ne güzeldi tülbendinin
buğulanmış kolları
tutsaydı ellerimizden hayat
zincirle bağlar gibi
üst üste düğümler atsaydı
bir kelebeğin peşinden
aylarca bekler durursun
yüzün hep güneşe bakar
kimi zaman dedikoduya alet olursun
gün döner sen dönersin hep aydınlıktır yüzün
İşte yine yalnız bir sabaha uyandık
Birazdan hüzün çıkınımızı alıp
Yollara düşeceğiz…
Ne birbirimizden ayrılacağız
sabah uyandığımda
pencereden bakınca ilk gördüğüm şey geceden çatıya düşen çiy damlalarının kuru otlara akıttığı göz yaşlarıydı
tek buğday tanesiydi toprağa ekiminde
önce yere uzandı gönlünce sereserpe
sonra da uzun süre kış uykusuna daldı
//...Ne zaman elime bir kağıt kalem alsam,
bilmiş bilmiş gülümseyen bir çocuk
gelip oturur karşıma…
Ona bakarken hüzün çağlamak ne mümkün
Sarı saçları savrulurken rüzgârda
gün yanığıdır tenlerindeki esmerlik
alınlarındaki çizgileri yaşanmışlıklar
avuç içlerinde nasır, tırnak diplerinde kömür karası
sabahın erken saatlerinde
yakaladım seni
bana, seni nasıl yakaladığımı sorarsan
akşam makinede kalan çamaşırları çıkarıyordum dışarı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!