Değerli felsefe ve sanat dostları, İnsan, var olduğu andan beri anlama ve anlamlandırma çabası içindedir. Gökyüzüne bakıp yıldızların sırrını, kendi içine dönüp varlığının amacını sorgular.
Bu kadim ve soylu arayış, kendini iki güçlü ifade biçiminde gösterir: Felsefe ve Şiir. Peki, bu iki alan birbirine ne kadar yakın, ne kadar uzaktır?
Bir antoloji ve felsefe grubunun ilk yazısı olarak, bu temel soru üzerine birlikte düşünmeye ne dersiniz?
Felsefe: Aklın ve Mantığın Kılavuzluğu
Felsefe, hakikate giden yolda aklın ve mantığın meşalesini taşır. Kavramları titizlikle analiz eder, argümanlar inşa eder ve düşüncenin en sağlam temellerini arar. Bir filozof, gerçeği "nedir?"
sorusuyla soyutlar, onu parçalara ayırır, tanımlar ve evrensel yasalara ulaşmaya çalışır. Platon'un idealar dünyasından Kant'ın kategorik buyruğuna kadar felsefe, evreni anlaşılır kılmak için zihinsel bir yapı inşa etme sanatıdır. O, bir mimar titizliğiyle çalışır.
Şiir: Sezginin ve Duygunun Tercümanlığı
Şiir ise aynı hakikatin sezgisel ve duygusal patikasıdır. O, gerçeği tanımlamaya değil, onu hissettirmeye ve bir anlığına göstermeye çalışır. Bir şair, sözcüklerle resim çizer; bir metaforla en derin felsefi soruyu ete kemiğe büründürür, bir dizenin içine koskoca bir yaşam tecrübesini sığdırır.
Yunus Emre'nin bir şiirinde bütün bir tasavvuf felsefesini, Nâzım Hikmet'in dizelerinde ise toplumsal bir varoluş mücadelesini buluruz. Şair, bir tercüman gibi, ruhun dilini kelimelere döker.
Kesişim Noktası: Anlam Arayışı
Biri gerçeği soyutlayarak, diğeri ise onu somut bir imgede parlatarak sunar. Felsefe "güzellik nedir?" diye sorarken, şiir güzel bir günbatımını anlatarak o güzelliğin kendisini deneyimletir.
Ancak en nihayetinde, her ikisi de aynı dağın zirvesine, yani "anlam"a ulaşmaya çalışan iki farklı yolcudur. Her ikisi de dilin olanaklarını sonuna kadar kullanır ve insanı gündelik olanın ötesine taşımayı hedefler.
Bu grubun çatısı altında, bu iki patikayı birleştirebiliriz. Bir filozofun metnindeki şiirselliği ve bir şairin dizelerindeki felsefi derinliği keşfedebiliriz.
Sözü size bırakarak bitirelim: Sizin için felsefeye en çok yaklaşan şair veya en şiirsel filozof kimdir? Hangi dizeler veya metinler aklınız ile ruhunuzu aynı anda harekete geçirmiştir?
Felsefe ve sanatla dolu paylaşımlarda buluşmak dileğiyle. Selam ve sevgilerle...
Değerli felsefe ve sanat dostları, İnsan, var olduğu andan beri anlama ve anlamlandırma çabası içindedir. Gökyüzüne bakıp yıldızların sırrını, kendi içine dönüp varlığının amacını sorgular.
Bu kadim ve soylu arayış, kendini iki güçlü ifade biçiminde gösterir: Felsefe ve Şiir. Peki, bu iki alan birbirine ne kadar yakın, ne kadar uzaktır?
Bir antoloji ve felsefe grubunun ilk yazısı olarak, bu temel soru üzerine birlikte düşünmeye ne dersiniz?
Felsefe: Aklın ve Mantığın Kılavuzluğu
Felsefe, hakikate giden yolda aklın ve mantığın meşalesini taşır. Kavramları titizlikle analiz eder, argümanlar inşa eder ve düşüncenin en sağlam temellerini arar. Bir filozof, gerçeği "nedir?"
sorusuyla soyutlar, onu parçalara ayırır, tanımlar ve evrensel yasalara ulaşmaya çalışır. Platon'un idealar dünyasından Kant'ın kategorik buyruğuna kadar felsefe, evreni anlaşılır kılmak için zihinsel bir yapı inşa etme sanatıdır. O, bir mimar titizliğiyle çalışır.
Şiir: Sezginin ve Duygunun Tercümanlığı
Şiir ise aynı hakikatin sezgisel ve duygusal patikasıdır. O, gerçeği tanımlamaya değil, onu hissettirmeye ve bir anlığına göstermeye çalışır. Bir şair, sözcüklerle resim çizer; bir metaforla en derin felsefi soruyu ete kemiğe büründürür, bir dizenin içine koskoca bir yaşam tecrübesini sığdırır.
Yunus Emre'nin bir şiirinde bütün bir tasavvuf felsefesini, Nâzım Hikmet'in dizelerinde ise toplumsal bir varoluş mücadelesini buluruz. Şair, bir tercüman gibi, ruhun dilini kelimelere döker.
Kesişim Noktası: Anlam Arayışı
Biri gerçeği soyutlayarak, diğeri ise onu somut bir imgede parlatarak sunar. Felsefe "güzellik nedir?" diye sorarken, şiir güzel bir günbatımını anlatarak o güzelliğin kendisini deneyimletir.
Ancak en nihayetinde, her ikisi de aynı dağın zirvesine, yani "anlam"a ulaşmaya çalışan iki farklı yolcudur. Her ikisi de dilin olanaklarını sonuna kadar kullanır ve insanı gündelik olanın ötesine taşımayı hedefler.
Bu grubun çatısı altında, bu iki patikayı birleştirebiliriz. Bir filozofun metnindeki şiirselliği ve bir şairin dizelerindeki felsefi derinliği keşfedebiliriz.
Sözü size bırakarak bitirelim: Sizin için felsefeye en çok yaklaşan şair veya en şiirsel filozof kimdir? Hangi dizeler veya metinler aklınız ile ruhunuzu aynı anda harekete geçirmiştir?
Felsefe ve sanatla dolu paylaşımlarda buluşmak dileğiyle. Selam ve sevgilerle...
Değerli felsefe ve sanat dostları, İnsan, var olduğu andan beri anlama ve anlamlandırma çabası içindedir. Gökyüzüne bakıp yıldızların sırrını, kendi içine dönüp varlığının amacını sorgular.
Bu kadim ve soylu arayış, kendini iki güçlü ifade biçiminde gösterir: Felsefe ve Şiir. Peki, bu iki alan birbirine ne kadar yakın, ne kadar uzaktır?
Bir antoloji ve felsefe grubunun ilk yazısı olarak, bu temel soru üzerine birlikte düşünmeye ne dersiniz?
Felsefe: Aklın ve Mantığın Kılavuzluğu
Felsefe, hakikate giden yolda aklın ve mantığın meşalesini taşır. Kavramları titizlikle analiz eder, argümanlar inşa eder ve düşüncenin en sağlam temellerini arar. Bir filozof, gerçeği "nedir?"
sorusuyla soyutlar, onu parçalara ayırır, tanımlar ve evrensel yasalara ulaşmaya çalışır. Platon'un idealar dünyasından Kant'ın kategorik buyruğuna kadar felsefe, evreni anlaşılır kılmak için zihinsel bir yapı inşa etme sanatıdır. O, bir mimar titizliğiyle çalışır.
Şiir: Sezginin ve Duygunun Tercümanlığı
Şiir ise aynı hakikatin sezgisel ve duygusal patikasıdır. O, gerçeği tanımlamaya değil, onu hissettirmeye ve bir anlığına göstermeye çalışır. Bir şair, sözcüklerle resim çizer; bir metaforla en derin felsefi soruyu ete kemiğe büründürür, bir dizenin içine koskoca bir yaşam tecrübesini sığdırır.
Yunus Emre'nin bir şiirinde bütün bir tasavvuf felsefesini, Nâzım Hikmet'in dizelerinde ise toplumsal bir varoluş mücadelesini buluruz. Şair, bir tercüman gibi, ruhun dilini kelimelere döker.
Kesişim Noktası: Anlam Arayışı
Biri gerçeği soyutlayarak, diğeri ise onu somut bir imgede parlatarak sunar. Felsefe "güzellik nedir?" diye sorarken, şiir güzel bir günbatımını anlatarak o güzelliğin kendisini deneyimletir.
Ancak en nihayetinde, her ikisi de aynı dağın zirvesine, yani "anlam"a ulaşmaya çalışan iki farklı yolcudur. Her ikisi de dilin olanaklarını sonuna kadar kullanır ve insanı gündelik olanın ötesine taşımayı hedefler.
Bu grubun çatısı altında, bu iki patikayı birleştirebiliriz. Bir filozofun metnindeki şiirselliği ve bir şairin dizelerindeki felsefi derinliği keşfedebiliriz.
Sözü size bırakarak bitirelim: Sizin için felsefeye en çok yaklaşan şair veya en şiirsel filozof kimdir? Hangi dizeler veya metinler aklınız ile ruhunuzu aynı anda harekete geçirmiştir?
Felsefe ve sanatla dolu paylaşımlarda buluşmak dileğiyle. Selam ve sevgilerle...
“İslam ahlakı değil, insan ahlakı...!” Konteks: Ünlem işareti ile cümleyi işaretlemen, yanlış anlaşılma açısından çoğu şeyi anlatıyor.
“Tanrı insanı ne Yahudi ne Hristiyan nede Müslüman olarak yarattı.” Konteks: Ben şahsen Müslüman kimliğimle, her yeni doğmuş bebeğin anne babasından istisnai Müslüman olarak doğduğuna inanırım. Anlaşılan o’ ki tanrı(tengri) demenle dine karşı fobik alerjin olduğu.
“Ahlakı,dinler ile terbiye etmeye çalışmak,bugüne kadar insanlığa karsi yapılmış en büyük ahlaksızlık olmuştur...” Konteks: Ahlakı terbiye etmek bide dinler ile terbiye diyorsun, Ahlak hakkında derin bi malumatın olmadığının ifşası olsa gerek, çünkü Ahlak terbiye edilmez Ahlak belirli prensipleri ve kaideleri davranış üslubu ile yerine göre yerine getirme veya getirmeme ile alakalı bir eğlimdir. İnsan Ahlak’ı nasıl terbiye edebilir? Ancak, Ahlak’la Erdemler terbiye edilebilinir, Ahlak-i prensiplerlede insan kendi benliğini nefs-i emmerasini terbiye eder. Ahlak ile dinin bağdaşmasını yanlış gibi algı yapman Ahlaksızlığın bi başka formatı!
Ya Rabbi hepimiz çıplağız senin giydirdiğin müstesna, Ya Rabbi hepimiz açız senin doyurduğun müstesna, Ya Rabbi hepimiz fakiriz senin zengin kıldığın müstesna, Ya Rabbi hepimiz dalaletteyiz senin hidayet ettiğin müstesna, Ya Rabbi hepimiz çaresiziz senin eman ve emniyet verdiğin müstesna bizi en güzel elbise ile giydir, bizi rezzak isminle doyur, bizi gani isminle zengin ve cömert kıl, bizi hadi isminle hidayete erdir, bizi selam isminle selamette kıl amin. Şüphesiz giydirenlerin, doyuranların, zengin ve cömert kılanların, hidayet edenlerin, selam selamet ve emniyet verenlerin en hayırlısı en şereflisi en azizi en kuvvetlisi sensin bizi bu şerefe layık eyle bizi hakkımızda en hayırlı en şerefli en üstünü ile aziz kıl amin. bizi affet bizi bağışla amin..
“Kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz.
Kullarım! Benim hidâyet ettiklerim dışında hepiniz sapıtmışsınız. O halde benden hidâyet dileyin ki sizi doğruya ileteyim.
Kullarım! Benim doyurduklarım hariç, hepiniz açsınız. Benden yiyecek isteyin ki sizi doyurayım.
Kullarım! Benim giydirdiklerim hariç, hepiniz çıplaksınız. Benden giyecek isteyin ki sizi giydireyim.
Kullarım! Siz gece-gündüz günah işlemektesiniz, bütün günahları afveden de yalnızca benim. Benden af dileyin ki sizi bağışlayayım.
Kullarım! Bana zarar vermek elinizden gelmez ki, zarar verebilesiniz. Bana fayda vermeye gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz.
Kullarım! Evveliniz ahiriniz, insanınız cinleriniz, en müttaki bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümde herhangi bir şey arttırmaz.
Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz, en günahkâr bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümden en küçük bir şey eksiltmez.
Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz bir yerde toplanıp benden istekte bulunacak olsalar, ben de her birine istediğini versem, bu benim mülkümden ancak, iğne denize daldırılıp çıkarıldığında denizden ne kadar eksiltebilirse işte o kadar azaltır. (Yani hiç bir şey eksiltmez.)
Kullarım! İşte sizin amelleriniz. Onları sizin için saklar, sonra onları size iâde ederim. Artık kim bir hayır bulursa Allah’a hamd etsin. Kim de hayırdan başka bir şey bulursa öz nefsinden başka kimseyi ayıplamasın.”
Saîd İbni Abdülaziz dedi ki, Ebû İdris el-Havlânî bu hadisi rivâyet ettiği zaman dizleri üzerine çöküverdi. Müslim, Birr 55.
Madem ki ölüme çare yok öleceğiz mademki ister istemez kabre gireceğiz madem bu hayat fanidir hem madem ahir zamandayız sana verdiğimiz tüm hak ve hayırlı sözleri yardımınla ve hakkınca tutmadan canımızı alma ve biz e bu konuda ihlas samimiyet ve gayret ver ve bizleri affına ve bağışlamana layık eyle ve vermediklerinin ve verdiklerinin kıymetini bilenlerden eyle neslimize de salah ve necat nasip eyle bizden öncekilere bizim gibi nesiller bırakmayı nasip eylediğin gibi bizlere de onlar gibi hayırlı ve salih nesiller bırakmayı nasip eyle amin.Amin..
Dinler ahlakı açıdan bozulan toplumlara gelmiş diyorsun ama bütün insanlara geldi diyemiyorsun,Arap toplumu bu kadar insanlıktan çıktı diye tanrı kitap gonderdiyse daha önceki gönderdiği kitaplar ise aynı şartlarda bozulan diger toplumlara geldi, bu mantıkla bakılınca burada kitaplar ve peygamberlerin gelme amaci sadece bir topluma ve insanlara tanrının gücü ve kudretini gösterip,cennet ve cehennemle TERBİYE etmektir...
İnsan yaratilisindan bu yana hırsızlığın,iftiranın yada tefecilik yapmanın suç ve ayıplı olduğunun zaten hep farkında olmuş bunu yapaninda cezalandirildigi da bilinen bir gerçek..yani insanların bunu bilmesi için bir kitapta yazması yada bunu anlatması içinde peygamber gönderilmesine gerek yok..insan ahlakı, insanın doğasında var zaten...sırf bir kitapta yazıyor diye bunun ahlaksızlık olduğunu kabul etmişse ve bununla da övünüp duruyorsa o insanların vicdanı adalet duygusunu sorgulamak lazim...
Ama en kötüsü ne biliyormusun Ahmet;
Bu dünyada azıcık ahlak varsa İslam ile inmiş olan ahlak demekle İslamiyeti yüceltip,bundan önce gönderdiği kitaplari küçümseyerek önünde secdeye durduğun tanrıyı asagiladiginin farkında olmaman...
Ha birde inançsız insanlara taş atmışsın, yahu bir bak dünyaya da öyle konuş, adalet,esitlik,refah ve insan özgürlüğüne sahip ülkelerin din anlayışına bak sonra gel dini argümanlar ile yönetilen ülkelere..
Uzun lafın kısası
Din ahlakı diye bir şey yok insan ahlakı diye bir şey var...
"Ahlakı,dinler ile terbiye etmeye çalışmak,bugüne kadar insanlığa karsi yapılmış en büyük ahlaksızlık olmuştur..." Ahlaksiz bir yorum olmus.
Oysa olcude tartida sahtekarlik yapan ahlaksiz millete peygamber gelmis. Livata yapan millete peygamber gelmis. Tefecilik yapan millete peygamber gelmis. Kiz cocuklarini gomen millete peygamber gelmis Yoksullari garibanlari ezen millete peygamber gelmis Halkina zulmeden krallara peygamber gitmis. ila ahir... Ayrica
Bugun muslumanlar acinacak durumda olabilir ama. Muslamanlari basin yayinla tvlerle, sinama filimleri ile, sitcomlarla muslumanlarin gencligini zehirleyen, bozan yine malum serefisz millet icimizde ve dunyada... Ayrica... Asla Tefecilik muslumanlardan cikmadi. Pornografi muslumanlardan cikmadi. Kumar muslumanlardan cikmadi. Haram Buyu muslumanlarda haram.
Uyusturucu muslumanlardan cikmadi. haram. Kerhaneler acip karilari satmak muslumanlardan cikmadi Karilari ve erkekleri kamera karsisina gecirip canli canli sevistirip para kazanmak muslumanlardan cikmadi Livata yapan muslumanlar vardir. Ama livatayi normallestirmek muslumanlardan cikmadi Inancsiz insanlardan cikti.
Islam komsusu ac iken tok yatini kendinden saymaz Islam dedikodu, iftirayi, hak yemeyi gunah sayar Islam yardimlasmayi emreder, oyleki, fukarya hakkini verder. Lutfedip vermek degil, hakkini ver der.
Iftira atmak, hele koskoca bir dine iftira atmaktan daha ahlaksiz ne olabilir. Tek tek insanlar ahlakli yada ahlaksiz olabilir. Ama dunyada azicik ahlak varsa o islam ile inmis ahlaktir. Her nerede olur olsun. Bos bos, sloganik salvolarla kendinizi zavalli durumuna dusurmeyin bari...
Ahmet İhsan Araç, ben sizin anladığınız anlamda sormadım. Ayrıca benim soruların içinde *UYDURDU* kelimesi de geçmemektedir. Sorularım aşağıda mevcuttur. Dini konularda kendisini ehli yetkin görenler cevap versinler diye güncelledim. Genelde bu sayfaya tek cümlelik ve magazin içerikli deyimler düşülmektedir. Bende bir tartışma konusu açılsın diye, bazı yanlış bilinen Dini üsüller vacip Sünnet ve Farz haline dönüşmüş. Bunun aslını bilen ehli yetkinler cevaplasınlar diye sarfı eylemde bulundum. Hepsi bundan ibaret. Ancak, her nedense bazı kişiler bu sayfayı sabota etmekten hiç geri kalmıyorlar...
* Hanımefendi, ben bu güne kadar islam ahlaki ile ilgili hiç bir yorum yapmadım. Çünkü ben Din konularında ehli yetkin değilim. Zaman-zaman bu sayfada islam ahlaki şöyledir ve ya böyledir gibi yorumlar yapılıyor. Ben de gayet samimi bir şekilde bir-kaç soru sordum. Hem kendim bilgi edinmek istedim, hem de okurlar hak ve hakikatları öğrenmiş olurlar. * Madem ki, Dini konularda ehli yetkinliğiniz vardır, benim sorularıma sırasıyla cevap verseydiniz daha doğru bir davranış olurdu. Kuran kutsal bir kitaptır. Kitaplar kendi kendini anlatmaz. Mutlaka bir rehberi olacaktır. Hz. Muhammed Kuran-ı analiz edip, peyler-pey topluma fetva ve vaaz üsülüyle sistematik bir şekilde öğütlemiştir. * Peki Kuran'dan önce mevcut olan diğer üç kutsal kitapta, iyi ve güzel ahlaktan hiç mi bahsedilmemiş? Ya da Hz. İbrahim ve onun gibiler güzel ahlaklı değiller miydi? Kardeşim, genelde DİN'den bihaber olanlar başımıza Dindar kesildiler. Bakınız islamiyet Evrenseldir. Kimsenin tekelinde değildir. KURAN bütün Evrenin değişmez tercüm-i ezelyesidir. Hz. Muhammed Yüce Yaradanın yer yüzünde ki son rehberidir. Her kim ki, Nebilik, Resüllük ve Takvalık iddiasında bulunursa günah işlemiş olur. * Kardeşim, eğer ki gerçekten bu konular ile ilgi bir Mürşitliğiniz varsa, benim sorularıma ayrıntılı bir şekilde cevap verirseniz memnun olurum...HAYIRLI AKŞAMLAR
- Birincisi zamanın işleyişiyle değiştiremediği bir takım Ahlaki temellerdir. Misal, takva sahibi olmak gibi. Hz Musa’nın on emri gibi…
- İkincisi zamanın işleyişiyle toplumlar ve şahıslar tarafından değişime ve yozlaşmaya uğrayan veya kayıp olan Ahlaki prensipler…
- Kısaca, çeşitlendirmeye gelince iş Ahlak’ı, ticaret Ahlak’ı, siyaset Ahlak’ı, bilim Ahlak’ı, toplum Ahlak’ı gibi ucu çeşitlenip gider. Bu sebepten dolayı çeşitlenen Ahlak alanları zamanın işleyişiyle değişmeyen Ahlak’i temellere dayanır…
*** Zaman-zaman ben de bu sayfaya bir şeyler yazıyorum. Bu gün sadece soru soracağım: 1= Bu sayfada mütemadiyen İslam-i ahlak deniliyor. Bu islam ahlakını kim yada kimler ve ne zaman keşfetti? 2= İslam ahlakının diğer ahlaklardan farkı nedir? 3= Bu güne kadar islami kurallara dayanan yaptırımlar sonuç vermiş midir? 4= Henüz islam medeniyeti kıtalar arası geçişkenlik yapmadan Dört Halife döneminde ayrışmalar yaşanıyor. Kaos ve kargaşalar ayyuka çıkıyor. Peki dört Halife döneminde islam ahlaki rayına oturmamış mıydı? 5= İslamiyetin aslına uygun ifa ve icra edilmesi dört Halife döneminde olmuştur. Peki Halifeler neden müslümanlar tarafından öldürülmüştür? 6= Madem ki Dört Halife dönemi yaşamsal devinimde uygulanması emredilmiş, Ehh o zaman sormazlar mı, Hz. Ayşe'ye iftira atılırken, bu bahse konu *İSLAM* Ahlaki neredeydi? 7= Hz. Ayşe'den dolayı Cemel de tam 10.000 müslüman öldürüldü. O zaman islam ahlaki rafa mı kaldırılmıştı? 8= Ben 17 yaşımdan beri Dinler tarihini araştırdım. Osmanlı döneminde bahsedilen islam ahlaki hiç olmamış. Şeyhülislam bile Payitahtan emir almış? 9= Cumhuriyet döneminde LAİKLİK ilkesiyle Devlet meseleleri islami gidişattan tamamen koparılmıştır? 10=Geriye kalan cümle tarikatlar, asitane dergâhları, bazı dini vakıflar, küçük cemaatlar islam ahlakının yanından bile geçmemiş? 11= Dünya gerçek, Beşer fani, ölümse haktır, bunun aksi hayaldir, düştür...VESSELAM ------------OZAN ÇAKIROĞLU----------
Felsefe ve Şiir Aynı Dağın İki Patikası Mıdır?
Değerli felsefe ve sanat dostları,
İnsan, var olduğu andan beri anlama ve anlamlandırma çabası içindedir. Gökyüzüne bakıp yıldızların sırrını, kendi içine dönüp varlığının amacını sorgular.
Bu kadim ve soylu arayış, kendini iki güçlü ifade biçiminde gösterir: Felsefe ve Şiir.
Peki, bu iki alan birbirine ne kadar yakın, ne kadar uzaktır?
Bir antoloji ve felsefe grubunun ilk yazısı olarak, bu temel soru üzerine birlikte düşünmeye ne dersiniz?
Felsefe: Aklın ve Mantığın Kılavuzluğu
Felsefe, hakikate giden yolda aklın ve mantığın meşalesini taşır. Kavramları titizlikle analiz eder, argümanlar inşa eder ve düşüncenin en sağlam temellerini arar. Bir filozof, gerçeği "nedir?"
sorusuyla soyutlar, onu parçalara ayırır, tanımlar ve evrensel yasalara ulaşmaya çalışır. Platon'un idealar dünyasından Kant'ın kategorik buyruğuna kadar felsefe, evreni anlaşılır kılmak için zihinsel bir yapı inşa etme sanatıdır. O, bir mimar titizliğiyle çalışır.
Şiir: Sezginin ve Duygunun Tercümanlığı
Şiir ise aynı hakikatin sezgisel ve duygusal patikasıdır. O, gerçeği tanımlamaya değil, onu hissettirmeye ve bir anlığına göstermeye çalışır. Bir şair, sözcüklerle resim çizer; bir metaforla en derin felsefi soruyu ete kemiğe büründürür, bir dizenin içine koskoca bir yaşam tecrübesini sığdırır.
Yunus Emre'nin bir şiirinde bütün bir tasavvuf felsefesini, Nâzım Hikmet'in dizelerinde ise toplumsal bir varoluş mücadelesini buluruz. Şair, bir tercüman gibi, ruhun dilini kelimelere döker.
Kesişim Noktası: Anlam Arayışı
Biri gerçeği soyutlayarak, diğeri ise onu somut bir imgede parlatarak sunar. Felsefe "güzellik nedir?" diye sorarken, şiir güzel bir günbatımını anlatarak o güzelliğin kendisini deneyimletir.
Ancak en nihayetinde, her ikisi de aynı dağın zirvesine, yani "anlam"a ulaşmaya çalışan iki farklı yolcudur. Her ikisi de dilin olanaklarını sonuna kadar kullanır ve insanı gündelik olanın ötesine taşımayı hedefler.
Bu grubun çatısı altında, bu iki patikayı birleştirebiliriz. Bir filozofun metnindeki şiirselliği ve bir şairin dizelerindeki felsefi derinliği keşfedebiliriz.
Sözü size bırakarak bitirelim: Sizin için felsefeye en çok yaklaşan şair veya en şiirsel filozof kimdir? Hangi dizeler veya metinler aklınız ile ruhunuzu aynı anda harekete geçirmiştir?
Felsefe ve sanatla dolu paylaşımlarda buluşmak dileğiyle.
Selam ve sevgilerle...
Felsefe ve Şiir Aynı Dağın İki Patikası Mıdır?
Değerli felsefe ve sanat dostları,
İnsan, var olduğu andan beri anlama ve anlamlandırma çabası içindedir. Gökyüzüne bakıp yıldızların sırrını, kendi içine dönüp varlığının amacını sorgular.
Bu kadim ve soylu arayış, kendini iki güçlü ifade biçiminde gösterir: Felsefe ve Şiir.
Peki, bu iki alan birbirine ne kadar yakın, ne kadar uzaktır?
Bir antoloji ve felsefe grubunun ilk yazısı olarak, bu temel soru üzerine birlikte düşünmeye ne dersiniz?
Felsefe: Aklın ve Mantığın Kılavuzluğu
Felsefe, hakikate giden yolda aklın ve mantığın meşalesini taşır. Kavramları titizlikle analiz eder, argümanlar inşa eder ve düşüncenin en sağlam temellerini arar. Bir filozof, gerçeği "nedir?"
sorusuyla soyutlar, onu parçalara ayırır, tanımlar ve evrensel yasalara ulaşmaya çalışır. Platon'un idealar dünyasından Kant'ın kategorik buyruğuna kadar felsefe, evreni anlaşılır kılmak için zihinsel bir yapı inşa etme sanatıdır. O, bir mimar titizliğiyle çalışır.
Şiir: Sezginin ve Duygunun Tercümanlığı
Şiir ise aynı hakikatin sezgisel ve duygusal patikasıdır. O, gerçeği tanımlamaya değil, onu hissettirmeye ve bir anlığına göstermeye çalışır. Bir şair, sözcüklerle resim çizer; bir metaforla en derin felsefi soruyu ete kemiğe büründürür, bir dizenin içine koskoca bir yaşam tecrübesini sığdırır.
Yunus Emre'nin bir şiirinde bütün bir tasavvuf felsefesini, Nâzım Hikmet'in dizelerinde ise toplumsal bir varoluş mücadelesini buluruz. Şair, bir tercüman gibi, ruhun dilini kelimelere döker.
Kesişim Noktası: Anlam Arayışı
Biri gerçeği soyutlayarak, diğeri ise onu somut bir imgede parlatarak sunar. Felsefe "güzellik nedir?" diye sorarken, şiir güzel bir günbatımını anlatarak o güzelliğin kendisini deneyimletir.
Ancak en nihayetinde, her ikisi de aynı dağın zirvesine, yani "anlam"a ulaşmaya çalışan iki farklı yolcudur. Her ikisi de dilin olanaklarını sonuna kadar kullanır ve insanı gündelik olanın ötesine taşımayı hedefler.
Bu grubun çatısı altında, bu iki patikayı birleştirebiliriz. Bir filozofun metnindeki şiirselliği ve bir şairin dizelerindeki felsefi derinliği keşfedebiliriz.
Sözü size bırakarak bitirelim: Sizin için felsefeye en çok yaklaşan şair veya en şiirsel filozof kimdir? Hangi dizeler veya metinler aklınız ile ruhunuzu aynı anda harekete geçirmiştir?
Felsefe ve sanatla dolu paylaşımlarda buluşmak dileğiyle.
Selam ve sevgilerle...
Felsefe ve Şiir Aynı Dağın İki Patikası Mıdır?
Değerli felsefe ve sanat dostları,
İnsan, var olduğu andan beri anlama ve anlamlandırma çabası içindedir. Gökyüzüne bakıp yıldızların sırrını, kendi içine dönüp varlığının amacını sorgular.
Bu kadim ve soylu arayış, kendini iki güçlü ifade biçiminde gösterir: Felsefe ve Şiir.
Peki, bu iki alan birbirine ne kadar yakın, ne kadar uzaktır?
Bir antoloji ve felsefe grubunun ilk yazısı olarak, bu temel soru üzerine birlikte düşünmeye ne dersiniz?
Felsefe: Aklın ve Mantığın Kılavuzluğu
Felsefe, hakikate giden yolda aklın ve mantığın meşalesini taşır. Kavramları titizlikle analiz eder, argümanlar inşa eder ve düşüncenin en sağlam temellerini arar. Bir filozof, gerçeği "nedir?"
sorusuyla soyutlar, onu parçalara ayırır, tanımlar ve evrensel yasalara ulaşmaya çalışır. Platon'un idealar dünyasından Kant'ın kategorik buyruğuna kadar felsefe, evreni anlaşılır kılmak için zihinsel bir yapı inşa etme sanatıdır. O, bir mimar titizliğiyle çalışır.
Şiir: Sezginin ve Duygunun Tercümanlığı
Şiir ise aynı hakikatin sezgisel ve duygusal patikasıdır. O, gerçeği tanımlamaya değil, onu hissettirmeye ve bir anlığına göstermeye çalışır. Bir şair, sözcüklerle resim çizer; bir metaforla en derin felsefi soruyu ete kemiğe büründürür, bir dizenin içine koskoca bir yaşam tecrübesini sığdırır.
Yunus Emre'nin bir şiirinde bütün bir tasavvuf felsefesini, Nâzım Hikmet'in dizelerinde ise toplumsal bir varoluş mücadelesini buluruz. Şair, bir tercüman gibi, ruhun dilini kelimelere döker.
Kesişim Noktası: Anlam Arayışı
Biri gerçeği soyutlayarak, diğeri ise onu somut bir imgede parlatarak sunar. Felsefe "güzellik nedir?" diye sorarken, şiir güzel bir günbatımını anlatarak o güzelliğin kendisini deneyimletir.
Ancak en nihayetinde, her ikisi de aynı dağın zirvesine, yani "anlam"a ulaşmaya çalışan iki farklı yolcudur. Her ikisi de dilin olanaklarını sonuna kadar kullanır ve insanı gündelik olanın ötesine taşımayı hedefler.
Bu grubun çatısı altında, bu iki patikayı birleştirebiliriz. Bir filozofun metnindeki şiirselliği ve bir şairin dizelerindeki felsefi derinliği keşfedebiliriz.
Sözü size bırakarak bitirelim: Sizin için felsefeye en çok yaklaşan şair veya en şiirsel filozof kimdir? Hangi dizeler veya metinler aklınız ile ruhunuzu aynı anda harekete geçirmiştir?
Felsefe ve sanatla dolu paylaşımlarda buluşmak dileğiyle.
Selam ve sevgilerle...
Bataklık
gül
batklık gülü
Çalışanlarına köle muamelesi yapan 3 harfli marketleri boykot ediyorum şahsen.
“İslam ahlakı değil, insan ahlakı...!”
Konteks: Ünlem işareti ile cümleyi işaretlemen, yanlış anlaşılma açısından çoğu şeyi anlatıyor.
“Tanrı insanı ne Yahudi ne Hristiyan nede Müslüman olarak yarattı.”
Konteks: Ben şahsen Müslüman kimliğimle, her yeni doğmuş bebeğin anne babasından istisnai Müslüman olarak doğduğuna inanırım. Anlaşılan o’ ki tanrı(tengri) demenle dine karşı fobik alerjin olduğu.
“Ahlakı,dinler ile terbiye etmeye çalışmak,bugüne kadar insanlığa karsi yapılmış en büyük ahlaksızlık olmuştur...”
Konteks: Ahlakı terbiye etmek bide dinler ile terbiye diyorsun, Ahlak hakkında derin bi malumatın olmadığının ifşası olsa gerek, çünkü Ahlak terbiye edilmez Ahlak belirli prensipleri ve kaideleri davranış üslubu ile yerine göre yerine getirme veya getirmeme ile alakalı bir eğlimdir. İnsan Ahlak’ı nasıl terbiye edebilir? Ancak, Ahlak’la Erdemler terbiye edilebilinir, Ahlak-i prensiplerlede insan kendi benliğini nefs-i emmerasini terbiye eder.
Ahlak ile dinin bağdaşmasını yanlış gibi algı yapman Ahlaksızlığın bi başka formatı!
illede tahtım illede tacım......
Ya Rabbi hepimiz çıplağız senin giydirdiğin müstesna,
Ya Rabbi hepimiz açız senin doyurduğun müstesna,
Ya Rabbi hepimiz fakiriz senin zengin kıldığın müstesna,
Ya Rabbi hepimiz dalaletteyiz senin hidayet ettiğin müstesna,
Ya Rabbi hepimiz çaresiziz senin eman ve emniyet verdiğin müstesna
bizi en güzel elbise ile giydir,
bizi rezzak isminle doyur,
bizi gani isminle zengin ve cömert kıl,
bizi hadi isminle hidayete erdir,
bizi selam isminle selamette kıl amin.
Şüphesiz giydirenlerin, doyuranların, zengin ve cömert kılanların, hidayet edenlerin, selam selamet ve emniyet verenlerin en hayırlısı en şereflisi en azizi en kuvvetlisi sensin bizi bu şerefe layık eyle bizi hakkımızda en hayırlı en şerefli en üstünü ile aziz kıl amin. bizi affet bizi bağışla amin..
“Kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz.
Kullarım! Benim hidâyet ettiklerim dışında hepiniz sapıtmışsınız. O halde benden hidâyet dileyin ki sizi doğruya ileteyim.
Kullarım! Benim doyurduklarım hariç, hepiniz açsınız. Benden yiyecek isteyin ki sizi doyurayım.
Kullarım! Benim giydirdiklerim hariç, hepiniz çıplaksınız. Benden giyecek isteyin ki sizi giydireyim.
Kullarım! Siz gece-gündüz günah işlemektesiniz, bütün günahları afveden de yalnızca benim. Benden af dileyin ki sizi bağışlayayım.
Kullarım! Bana zarar vermek elinizden gelmez ki, zarar verebilesiniz. Bana fayda vermeye gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz.
Kullarım! Evveliniz ahiriniz, insanınız cinleriniz, en müttaki bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümde herhangi bir şey arttırmaz.
Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz, en günahkâr bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümden en küçük bir şey eksiltmez.
Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz bir yerde toplanıp benden istekte bulunacak olsalar, ben de her birine istediğini versem, bu benim mülkümden ancak, iğne denize daldırılıp çıkarıldığında denizden ne kadar eksiltebilirse işte o kadar azaltır. (Yani hiç bir şey eksiltmez.)
Kullarım! İşte sizin amelleriniz. Onları sizin için saklar, sonra onları size iâde ederim. Artık kim bir hayır bulursa Allah’a hamd etsin. Kim de hayırdan başka bir şey bulursa öz nefsinden başka kimseyi ayıplamasın.”
Saîd İbni Abdülaziz dedi ki, Ebû İdris el-Havlânî bu hadisi rivâyet ettiği zaman dizleri üzerine çöküverdi. Müslim, Birr 55.
Ya Rabbi bize,milletimden mü'min ve müslüman olanlara salih kul olma ve vaadine layık olma yolunda ölene kadar yardım et.Amin..
Madem ki ölüme çare yok öleceğiz mademki ister istemez kabre gireceğiz madem bu hayat fanidir hem madem ahir zamandayız sana verdiğimiz tüm hak ve hayırlı sözleri yardımınla ve hakkınca tutmadan canımızı alma ve biz e bu konuda ihlas samimiyet ve gayret ver ve bizleri affına ve bağışlamana layık eyle ve vermediklerinin ve verdiklerinin kıymetini bilenlerden eyle neslimize de salah ve necat nasip eyle bizden öncekilere bizim gibi nesiller bırakmayı nasip eylediğin gibi bizlere de onlar gibi hayırlı ve salih nesiller bırakmayı nasip eyle amin.Amin..
Dinler ahlakı açıdan bozulan toplumlara gelmiş diyorsun ama bütün insanlara geldi diyemiyorsun,Arap toplumu bu kadar insanlıktan çıktı diye tanrı kitap gonderdiyse daha önceki gönderdiği kitaplar ise aynı şartlarda bozulan diger toplumlara geldi, bu mantıkla bakılınca burada kitaplar ve peygamberlerin gelme amaci sadece bir topluma ve insanlara tanrının gücü ve kudretini gösterip,cennet ve cehennemle TERBİYE etmektir...
İnsan yaratilisindan bu yana hırsızlığın,iftiranın yada tefecilik yapmanın suç ve ayıplı olduğunun zaten hep farkında olmuş bunu yapaninda cezalandirildigi da bilinen bir gerçek..yani insanların bunu bilmesi için bir kitapta yazması yada bunu anlatması içinde peygamber gönderilmesine gerek yok..insan ahlakı, insanın doğasında var zaten...sırf bir kitapta yazıyor diye bunun ahlaksızlık olduğunu kabul etmişse ve bununla da övünüp duruyorsa o insanların vicdanı adalet duygusunu sorgulamak lazim...
Ama en kötüsü ne biliyormusun Ahmet;
Bu dünyada azıcık ahlak varsa İslam ile inmiş olan ahlak demekle İslamiyeti yüceltip,bundan önce gönderdiği kitaplari küçümseyerek önünde secdeye durduğun tanrıyı asagiladiginin farkında olmaman...
Ha birde inançsız insanlara taş atmışsın, yahu bir bak dünyaya da öyle konuş, adalet,esitlik,refah ve insan özgürlüğüne sahip ülkelerin din anlayışına bak sonra gel dini argümanlar ile yönetilen ülkelere..
Uzun lafın kısası
Din ahlakı diye bir şey yok insan ahlakı diye bir şey var...
"Ahlakı,dinler ile terbiye etmeye çalışmak,bugüne kadar insanlığa karsi yapılmış en büyük ahlaksızlık olmuştur..."
Ahlaksiz bir yorum olmus.
Oysa olcude tartida sahtekarlik yapan ahlaksiz millete peygamber gelmis.
Livata yapan millete peygamber gelmis.
Tefecilik yapan millete peygamber gelmis.
Kiz cocuklarini gomen millete peygamber gelmis
Yoksullari garibanlari ezen millete peygamber gelmis
Halkina zulmeden krallara peygamber gitmis.
ila ahir...
Ayrica
Bugun muslumanlar acinacak durumda olabilir ama. Muslamanlari basin yayinla tvlerle, sinama filimleri ile, sitcomlarla muslumanlarin gencligini zehirleyen, bozan yine malum serefisz millet icimizde ve dunyada...
Ayrica...
Asla Tefecilik muslumanlardan cikmadi. Pornografi muslumanlardan cikmadi.
Kumar muslumanlardan cikmadi. Haram
Buyu muslumanlarda haram.
Uyusturucu muslumanlardan cikmadi. haram.
Kerhaneler acip karilari satmak muslumanlardan cikmadi
Karilari ve erkekleri kamera karsisina gecirip canli canli sevistirip para kazanmak muslumanlardan cikmadi
Livata yapan muslumanlar vardir. Ama livatayi normallestirmek muslumanlardan cikmadi
Inancsiz insanlardan cikti.
Islam komsusu ac iken tok yatini kendinden saymaz
Islam dedikodu, iftirayi, hak yemeyi gunah sayar
Islam yardimlasmayi emreder, oyleki, fukarya hakkini verder. Lutfedip vermek degil, hakkini ver der.
Iftira atmak, hele koskoca bir dine iftira atmaktan daha ahlaksiz ne olabilir.
Tek tek insanlar ahlakli yada ahlaksiz olabilir. Ama dunyada azicik ahlak varsa o islam ile inmis ahlaktir. Her nerede olur olsun. Bos bos, sloganik salvolarla kendinizi zavalli durumuna dusurmeyin bari...
Şemsiyeyi ters çevirdin Şemsetdin! Vidaları gevşettin Necmetdin!
İslam ahlakı değil, insan ahlakı...!
Tanrı insanı ne Yahudi ne Hristiyan nede Müslüman olarak yarattı.
Ahlakı,dinler ile terbiye etmeye çalışmak,bugüne kadar insanlığa karsi yapılmış en büyük ahlaksızlık olmuştur...
Hadi kalk aşk yatakta değil sokakta
Ahmet İhsan Araç, ben sizin anladığınız anlamda sormadım. Ayrıca benim
soruların içinde *UYDURDU* kelimesi de geçmemektedir. Sorularım aşağıda
mevcuttur. Dini konularda kendisini ehli yetkin görenler cevap versinler diye
güncelledim.
Genelde bu sayfaya tek cümlelik ve magazin içerikli deyimler düşülmektedir.
Bende bir tartışma konusu açılsın diye, bazı yanlış bilinen Dini üsüller vacip
Sünnet ve Farz haline dönüşmüş. Bunun aslını bilen ehli yetkinler cevaplasınlar
diye sarfı eylemde bulundum. Hepsi bundan ibaret.
Ancak, her nedense bazı kişiler bu sayfayı sabota etmekten hiç geri kalmıyorlar...
Kimse bulamıyor bıraktığın yerden beni
Etikçi’ yi termlere ekleyim bari.
* Hanımefendi, ben bu güne kadar islam ahlaki ile ilgili hiç bir yorum yapmadım.
Çünkü ben Din konularında ehli yetkin değilim. Zaman-zaman bu sayfada islam
ahlaki şöyledir ve ya böyledir gibi yorumlar yapılıyor. Ben de gayet samimi bir
şekilde bir-kaç soru sordum. Hem kendim bilgi edinmek istedim, hem de okurlar
hak ve hakikatları öğrenmiş olurlar.
* Madem ki, Dini konularda ehli yetkinliğiniz vardır, benim sorularıma sırasıyla cevap
verseydiniz daha doğru bir davranış olurdu.
Kuran kutsal bir kitaptır. Kitaplar kendi kendini anlatmaz. Mutlaka bir rehberi olacaktır.
Hz. Muhammed Kuran-ı analiz edip, peyler-pey topluma fetva ve vaaz üsülüyle sistematik
bir şekilde öğütlemiştir.
* Peki Kuran'dan önce mevcut olan diğer üç kutsal kitapta, iyi ve güzel ahlaktan hiç mi
bahsedilmemiş? Ya da Hz. İbrahim ve onun gibiler güzel ahlaklı değiller miydi?
Kardeşim, genelde DİN'den bihaber olanlar başımıza Dindar kesildiler. Bakınız islamiyet
Evrenseldir. Kimsenin tekelinde değildir. KURAN bütün Evrenin değişmez tercüm-i ezelyesidir.
Hz. Muhammed Yüce Yaradanın yer yüzünde ki son rehberidir. Her kim ki, Nebilik, Resüllük
ve Takvalık iddiasında bulunursa günah işlemiş olur.
* Kardeşim, eğer ki gerçekten bu konular ile ilgi bir Mürşitliğiniz varsa, benim sorularıma
ayrıntılı bir şekilde cevap verirseniz memnun olurum...HAYIRLI AKŞAMLAR
- Bana göre iki türlü Ahlak vardır.
- Birincisi zamanın işleyişiyle değiştiremediği bir takım Ahlaki temellerdir. Misal, takva sahibi olmak gibi. Hz Musa’nın on emri gibi…
- İkincisi zamanın işleyişiyle toplumlar ve şahıslar tarafından değişime ve yozlaşmaya uğrayan veya kayıp olan Ahlaki prensipler…
- Kısaca, çeşitlendirmeye gelince iş Ahlak’ı, ticaret Ahlak’ı, siyaset Ahlak’ı, bilim Ahlak’ı, toplum Ahlak’ı gibi ucu çeşitlenip gider. Bu sebepten dolayı çeşitlenen Ahlak alanları zamanın işleyişiyle değişmeyen Ahlak’i temellere dayanır…
Bak hele bak. Salaklara kızmamayı öğrenmiş nesnel cinselliğini “gizli öznesi” olarak belirtmiş. En azından cinsiyeti belli!
Kafan da ismin gibi orrak kardeş
*** Zaman-zaman ben de bu sayfaya bir şeyler yazıyorum.
Bu gün sadece soru soracağım:
1= Bu sayfada mütemadiyen İslam-i ahlak deniliyor. Bu islam ahlakını kim yada
kimler ve ne zaman keşfetti?
2= İslam ahlakının diğer ahlaklardan farkı nedir?
3= Bu güne kadar islami kurallara dayanan yaptırımlar sonuç vermiş midir?
4= Henüz islam medeniyeti kıtalar arası geçişkenlik yapmadan Dört Halife
döneminde ayrışmalar yaşanıyor. Kaos ve kargaşalar ayyuka çıkıyor. Peki
dört Halife döneminde islam ahlaki rayına oturmamış mıydı?
5= İslamiyetin aslına uygun ifa ve icra edilmesi dört Halife döneminde olmuştur.
Peki Halifeler neden müslümanlar tarafından öldürülmüştür?
6= Madem ki Dört Halife dönemi yaşamsal devinimde uygulanması emredilmiş,
Ehh o zaman sormazlar mı, Hz. Ayşe'ye iftira atılırken, bu bahse konu *İSLAM*
Ahlaki neredeydi?
7= Hz. Ayşe'den dolayı Cemel de tam 10.000 müslüman öldürüldü. O zaman islam ahlaki
rafa mı kaldırılmıştı?
8= Ben 17 yaşımdan beri Dinler tarihini araştırdım. Osmanlı döneminde bahsedilen
islam ahlaki hiç olmamış. Şeyhülislam bile Payitahtan emir almış?
9= Cumhuriyet döneminde LAİKLİK ilkesiyle Devlet meseleleri islami gidişattan
tamamen koparılmıştır?
10=Geriye kalan cümle tarikatlar, asitane dergâhları, bazı dini vakıflar, küçük
cemaatlar islam ahlakının yanından bile geçmemiş?
11= Dünya gerçek, Beşer fani, ölümse haktır, bunun aksi hayaldir, düştür...VESSELAM
------------OZAN ÇAKIROĞLU----------
Kenan ne yapsın? Sen, nesnel cinselliğini Ayçiçeği olarak belirtmişsen!
Hepsini sana vermiş bize bırakmamış diye mi düşündün Kenan
Sen salacak dinle de kurtar gazzeyi
Ülke yanıyor,antoloji saç tarıyor.....
kısacası Allah sanada islam ahlakı nasip etsin amin.
Zaten soytarıların İslam ahlakı hoşuna gitmez
Ben romandayken Papa kulağıma fısıldadıydı
Bu Kenan Haçlı seferi artıklarındanmış
İçimizdeki Papa askeri
Kripto bu