Bolluk ganimeti soyana kalmaz
Hoş lezzet sofrayı kuralım oğul
İzzet-i nefise haramı salmaz
Turnalar semahı duralım oğul
Şakıyan bağların bülbülü gibi
Durgun akan nehrin hisleri gibi
Boşalttım buluta kervan yükünü
Kasvetli kaldırım kışları gibi
Islak taşlarına gözüm akını
Kadehten içtiğim yarası dem var
Ozanca yazarsın, dilince söylersin
Rüşvet değildir diye alınmaz selamın
Duyulmaz zaman tüneli aks-i üzerinde
Uzayıp giden sonsuz yolcu...
Yeşeren her yeni umut bahçelerinin
Nasıl tarumar edildiğini gözler
Yaralı aşığa hali sorulmaz
Yayından ok gibi uçar gözlerin
Kuşağı göğüne alı sorulmaz
İflah olmaz derde duçar gözlerin
Kervan katar eyler yola dizilir
Eylüllerden sor beni
Yağmurlarından mayala
Dilek tut yıldızlarından
Kurut esvaplarını
Ay ışığında as!
Ellerimde tezene dalgaların notası
Girdaplı denizlerden kumsalına sözleri
Sazımın düzeninden imgelerin rotası
Titriyor tellerinden üşüyorken (k)özleri
Günahkâr bulutların yıldırımlar yağarken
Yağsaydım başına kar olup yârin
Kısık ateşiyle güneşte pişsem
İnceden eriyip tenine serin
İz sürsem yoluna toprağa düşsem
Karanlık duvarlar güneşim sönük
Öyle bir zaman olur
hissedersin ruhundaki titreşimi
tutkuyla tutuşur belleğindeki kıvılcım
dörtnala koşan kısrağın ateş rengi yelesi
göz sürümü kurşunlarından
mühür yazgılarına.
İlk buyruğuydu Tanrının kader defterine nakşedilen yazgısında
Kutsal bir meyveyi dalından tatmanın günahı.
Anlatır yaşamın hoşluğunda can çekişen çıplak gerçeği
Köklerinden kurumaya başlarsa acı çekermiş toprak
Kursağımda kalan kayıp alfabe...
Kurmayınız tuzakları
okyanusta yüzüyorum
göstermeyin uzakları
hin hileniz seziyorum
maskeleri bürüyenler
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!