Yeryüzü sofrası kurulduğunda
Hiç düşündün mü?
Sen yoktun ey hancı.
Bu sofradan senin gibi nice açlar geçti
İnkar geldi azdı...
Acılar ortak, ağıtlar aynı, töreler benzer
Bayramlarımız birlikte kutlanır
Yaşam kültürümüz bir
Bu topraklar bizim, bu bayrak bizim
Gelincik tarlasındaki çiçekleriz biz
Görkem'i ihtişamıyla raks eden bu evren
savrularak intizam-ı ahenk içerisinde
barındırdığı her şey farklı gör ki türlü renklerde
ey insanoğlu!
nedir düşüncen?
Divanı darında buldum kendimi
Boynuma asılmıştı yargı kılıcı
Ana rahmine düştüğüm günden beri
Günahkârım…
Kabul tüm günahlar benim.
Ey kuyu! Çocukluğum hatıraların la dolu
Çıkrığa ipini sararken, titiz ve itinayla
Gözlerdim gelmeni…
Beklerken; tekrar, tekrar salardım çıkrığı
Yeniden; sanki yeni gelmişim gibi.
Eylülün hüznü geçti üzerimizden
kolları kanatları kırık anıların
göz çukurları çöl mezarlığı
tozlu arşivlerde saklı kaldı şiirler
paletli tankların ezdiği.
Ilgıt ılgıt esen seher yelinde
Astılar umudu susma eylülüm
Pusulası kaçmış cellat telinde
Tomurcuk yaştılar susma eylülüm
Ey meleğim söyle kaç yüz alısın
Kırağı mı çaldı karlı saçların
Karası dökülmüş kaç göz külüsün
Közünü mü çaldı narlı saçların
Esmiş fırtınalar kumdan ne eser
Ey ruh!
Cesedini gömdüklerinde toprağa
Çürüyecek bedenin,
Beslendiğin dünyevi nimetlerinden
Nasiplenirken yılanlar çıyanlar tende
Korkusuz gece karanlığı olacak
Şiirlerim serip sürsem
Ozanlar huzura dursam
Ahvalimi nedir sorsam
Edep erkân söz dem var mı?
Şiir ruhun özden yâr mı?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!