Eteklerini sulara salmış, ağır ağır yükselirken ufuktan
Mahmurdu güneş, mavi köpüklerin üstünden doğarken
Siz gülünce deniz güler, dalgalar coşardı her zaman
Belki de selamlar gönderiyordunuz, Akdeniz’e, Egeden
Yaprak kaçkını rüzgârlar kayalara işvelerle vurur
gönül aklın başa devşir
sakın gitme yad, yabana
mutfağında varsa pişir
aşın ağu olmasın sana
merakına engel olamayıp bütün yasakları aşarak
havuza ulaşan küçük bir kızın öyküsü bu şiir
taşan sular sebebiyle ne çimeni tükenirdi etrafın
ne de mevsim tanımayan aylak papatyaları
ulaşınca hedefine tüm dünya onun olurdu haliyle
her aklıma düştüğünde
boğazım düğümlenip, nefesim kesilirken
gözlerimin dolmasını ama ağlamamayı
her şeye rağmen dimdik ayakta durmayı
şık giyinmeyi ve zarafeti sen öğretmiştin
sen gideli tam bindoksanbeş gün oldu
hep sorardın ya günün nasıl geçti diye
geçiyordu kötüde olsa
katlanıyordum her cefasına
çünkü akşam sana dönmek
boynuna sımsıkı sarılmak
an gelir
yirmi dört saat çok gelir
bir günü yaşamak için
an gelir
bir ömür yetmez
mavi gömleğin nasıl da yakışırdı
hep aynı noktada beklerdin
sonra ben gelirdim
el ele tutuşur, durağa yürürdük
boş koltuk pek olmazdı otobüste
Dağlar taşlar dile geldi anlattı
Ben derdimi sana anlatamadım
Yarınım bu günden daha zor gibi
Bu günümü sana anlatamadım
Bıkmadan bekledim yıllarca seni
pırıl-pırıl güneşe uyanan, bir bahar sabahı serinliği
gül yaprağına düşen çiy damlasının berraklığı
kelebeklerin kır çiçeklerinde uçuşurken aldığı haz
susuzluktan çatlayan toprağı okşarcasına yayılan su gibi
dalda kalan son yaprağı kavururken kızıl güneş
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!