mavi gömleğin nasıl da yakışırdı
hep aynı noktada beklerdin
sonra ben gelirdim
el ele tutuşur, durağa yürürdük
boş koltuk pek olmazdı otobüste
sabah gözlerimi açar açmaz
ilk mutfak penceremdeki
menekşelerime koşarım
Dağlar taşlar dile geldi anlattı
Ben derdimi sana anlatamadım
Yarınım bu günden daha zor gibi
Bu günümü sana anlatamadım
Bıkmadan bekledim yıllarca seni
pırıl-pırıl güneşe uyanan, bir bahar sabahı serinliği
gül yaprağına düşen çiy damlasının berraklığı
kelebeklerin kır çiçeklerinde uçuşurken aldığı haz
susuzluktan çatlayan toprağı okşarcasına yayılan su gibi
dalda kalan son yaprağı kavururken kızıl güneş
eğer hayatta olsaydın, şimdi tam doksan yaşında olacaktın
demek oluyor ki, beni kırk yaşında getirmişsin dünyaya
tıpçılar söylerler otuz beşinden sonra bebek dünyaya getirmek
hem bebek, hem de anne açısından sakıncalıymış
ne bileyim engelli olabilirmiş yani bebekler
günaydın anne
-Anneler günün kutlu olsun-
neden gülümsüyorsun öyle manâlı, manâlı
unutmadım elbet anneler gününün dün olduğunu
dün topraklarını değiştirdim
birer de saksı uydurdum gazoz şişelerinden
biraz sevimsiz oldular ama olsun
bunlar senin düşündüğün türden değiller
bir tek görüntüleri güzel
hiç tutarmı senin menekşelerinin yerini
dokuz ay bedenine ortak olduk
doğurdun tüm hayatına
ilk ağrılarımızı çeken sendin
ilk aşkımızı anlattığımız sen
sırdaşımızdın, korkmadan
Dün şaşırttın beni, insan bu kadar güzel kokar mı
Hem çok güzel, hem eğlenceli hem de gülünçsün
Irmağın coşarak, akması mıdır
Söğüdün göz yaşı dökmesi midir
Yosunun kayaya, bakması mıdır
Aşk bunlar değilse, başka nedir ki
Güneşin yüzünü yakması mıdır




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!