Hani en son konuşmamız var ya,
benim hep konuştuğum, seninse hep sustuğun...
gidiyorum dediğimde, aldırmaz göründüğün işte…
Hiçbir şey göründüğü gibi değildi aslında,
mutluluk elimizden uçacak diye korkuyorduk ikimizde,
bağ bozumlarında
tekinsiz eser rüzgâr
yapraklar safran sarısı
gümüş renklidir dallar
uzanır toprağa
Halsiz ve çaresizdi, çöktü olduğu yere
Bir adım gidemedi, ne öne ne geriye
Önünde duran ağaç, engeldi kendisine
Sanki çivilenmişti, kaldırım demirine
İzledim ofisimden, beş-on saniye kadar
neden ve nasıl tanışmıştık seninle bilmiyorum
ya da ilk kimdi seslenen diğerimizin gönül penceresinden
ne fark ederdi ki mutlaka şiirlerdi sebebi
kaç kez kapatmaya yeltenmiştik kapıları da
görünmeyen bir etkiyle kapatamamıştık yine de
Kolay olmayacağını biliyordum
Ne bileyim işte, utanmak sıkılmak
Yadsınmak da vardı işin ucunda
Ama her şeyi göze almıştım
Seninle görüşmeye gelirken aklımca
Toros Dağı hikmetin var bilinmez
Kışın dumanından çevren görünmez
Kar ile kaplanmış başın bulunmaz
İzin ver geçeyim gel Toros Dağı
Kış gelince giyinirsin akları
ırmaklar akıyordu
çevrende
tertemizdin
bembeyazdı giysilerin
yeşillikler içinden
çıkıp yanıma geldin
/.. böğürtlenler vardı dere kıyısını mesken edinen
tutarlardı süzgeç gibi her şeyi, akıntıya kapılıp gelen
neler, neler olurdu, en çok da su kanalı boyunca uzanan
cennet görünümlü bahçelerden olgunlaşmadan kaçan
elmalar ve narlar vardı suya atlayan.../
sen gelirken
gece, uykuya dalmıştı mavilerin koynunda
yıldızlar düşmüştü yediveren gül dallarına
ay’da bir hüzün ki sorma, milyonlarca yıldız
milyonlara umut olmuştu da, mahmur bakışlı güneş
henüz uyanmıştı ayazı kırılmış su damlalarında...
Çiçek çiçek açılırken okullar
Bahar bahar saçılırken kokular
Çocuklarla dolar cadde sokaklar
Gönüller sultanı Umut öğretmen
İlmik ilmik ördün saf beyinleri
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!