Kültür Sanat Edebiyat Şiir

serbest kürsü sizce ne demek, serbest kürsü size neyi çağrıştırıyor?

serbest kürsü terimi Seu Kuyt tarafından tarihinde eklendi

  • Vezir Pehlevan
    Vezir Pehlevan


    *** EYY CEMAAT-İ MÜSLİMİN ***
    Bu sayfa adından da anlaşılacağı gibi bağımsız bir mecra...
    Bura da her mürşit, fikirsel teatide bulunabiliyor ve özgürce
    düşüncelerini paylaşabiliyor. O zaman neden burayı sabota
    ediyorsunuz? Bazen inadına ve ısrarla mevzuyu uzatıyor ve
    birden fazla kaydediyorsunuz? Bu tamamen provakatif bir
    davranış eylemidir...

    Aslımız topraktır, Atamız Adem
    Hep aynı nesilden gelmişiz madem
    Bu kaos-kargaşa, kin-kibir neden
    Hepimiz insanız, hep kardeşiz biz.
    .
    Fark etmez o halde kişinin rengi
    Her kes birbirinin, inan ki dengi
    Bırakın kavgayı, savaşı cengi
    Madem ki insanız, hep kardeşiz biz.
    .
    Kime ne kişinin mezhebi-dini
    Kaostan beslenen nerdedir hani
    Barışla bitirelim, nefreti-kini
    Hepimiz yurtsever ve kardeşiz biz.
    .
    Der Vezir, niyetim arza varıştır
    Bu nasıl rekabet, nasıl yarıştır
    İnsana yakışan, sevgi barıştır
    Hepimiz insanız, hep kardeşiz biz...
    .
    Anlayana sivri Sinek saz, anlamayana benim sözlerim az...VESSELAM

  • Muhittin Çiftçi
    Muhittin Çiftçi

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • Muhittin Çiftçi
    Muhittin Çiftçi

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • Muhittin Çiftçi
    Muhittin Çiftçi

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • Muhittin Çiftçi
    Muhittin Çiftçi

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • Muhittin Çiftçi
    Muhittin Çiftçi

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • Muhittin Çiftçi
    Muhittin Çiftçi

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • Muhittin Çiftçi
    Muhittin Çiftçi

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • Nihat Kuruyer
    Nihat Kuruyer

    Allah rahmet etsin

  • Efruh Te
    Efruh Te

    Başın sağ olsun Manisa'm

    https://www.facebook.com/share/r/18hVHBaybf/

  • Nihat Kuruyer
    Nihat Kuruyer

    Önce,
    Helâlinden ağlamayı öğreneceksin, sonra ağlaşacak bir dost belirir başucunda..
    Mesalâ.
    Derdini derdine emanet ettiğin, sağlam sırdaşlığı yüzünde vucut bulmuş, insanların varlığı gibi..

  • Nihat Kuruyer
    Nihat Kuruyer

    ?si=Z5RwHS_B5pN2CRo2

  • Asmin Roj
    Asmin Roj

    ?si=o52UZwWz_b5qXQlR

  • Vezir Pehlevan
    Vezir Pehlevan


    *** GÜLER MİSİNİZ--AĞLARMISINIZ ***
    Zee kuşağı evliliği Seda Sayan ve Hülya Avşar dan öğrendi?
    Türk Sanat camiası giyinmeyi Zennebaz Cemil İpekçi den öğrendi?
    İslamiyeti, sırtı cübbeli, başı kavuklu, eli asalı Şıhlar dan öğrendi?
    Hak-hukuk adalet mizanını, Müge Anlı dan öğrendi?
    Tarihsel devinimi, Muhteşem yüz yıl filminden öğrendi?
    Coğrafya'yı, sarışın güzel bayan Tansu Çiller den öğrendi?
    Siyaseti, meşhur fötür şapkalı merhum Süleyman Demirel den öğrendi?
    Ekonomiyi Sayın Nureddin Nebadattan öğrendi?
    KDV-ÖTEVE ve her türlü vergi kazığını merhum Özal dan öğrendi?
    Orta Doğuyu, Kurtlar Vadisinden öğrendi?
    Her türlü allem-kullem, denk-dubarayı Siyasal Akvamdan öğrendi?
    --------OZAN ÇAKIROĞLU-------

  • Nihat Kuruyer
    Nihat Kuruyer

    Her zamansız vedanın
    Bir suçlu rıhtımı vardır.
    Deniz, dalga belki,
    Fırtınaya yalakalık eden
    Çok şiddetli Lodos ta esmiş olabilir.

  • Nihat Kuruyer
    Nihat Kuruyer

    Bekir Bey
    Güzel söylersin
    Doğru söylediğin
    Ama iş sana bana düşmüşse,
    Hassasiyetinizi dikkate almalıyız.

    Herkese hayırlı bayramlar diliyorum..

  • Bekir Şahin
    Bekir Şahin



    Türkiye’de et tüketimi Avrupa’ya nazaran çok çok düşük. Özellikle çocukların et tüketimi beyin vücut gelişimi açısından önem arzediyor.

    Bu kurban bayramını yıllar yılı tabağında bir parça et bulamayan çocuklara adayalım. Ayaklarına gidelim, olmayanları sevindirelim.

    Böylelikle yatırıp boğazına bıçak çaldığımız, zahiren kanlı bir tabloyu, toplumda bir empati, sevgi ve merhamet iklimine çevirelim.

    Bu vesileyle herkesin Kurban bayramını tebrik ederim. Sevdiklerinizle güzel anılar biriktirmenizi temenni ederim.


  • Muammer Orak
    Muammer Orak

    Ne söylersen söyle, benliğimde beni kabul edene söyle.
    Kabulü erkamı, benlikden başkası değilde ne?
    Gidişat an be an tek yönlü yol, zamânın gidişatı değilde ne?
    Bilemem doğruyu çalan benlikde ben olan ne?
    Şu âlemde onca farklı çalan tellerden hangisi yakinen benlikden bene giden yol ne?
    Amaç, maksat, gaye, niyet bir anda okunmalı, hakikate uymayan haykırış ne?

    Derdin etten kemiğe bürünmüş hâli kederse, gamsa, çözümü çaresimidir?
    Çözümün etten kemiğe bürünmüş hâli ise çaremidir?
    Şu tek yönlü gidişatta zamanın akışında, yaşanan dertmidir, gammıdır, çözümmüdür, çaremidir?
    Yolun sonu belli, olayın ufkunda belirense ümitmidir?

    Ne söz, ne görü, ne duyu, nede dokunuş tek başına doğru okuyuş.
    Hakikat okunuyorsa, bana kalan benliğimdeki serzeliş.
    Farkındalık küçük bir cüzzi uyanış sonu neye göre davranış?
    Aklımı irfanımla yakaladım, sonu deliriş, bilmem yolun sonundan sonra nereye bu gidiş?

  • Mehmet Hacımüftüoğlu
    Mehmet Hacımüftüoğlu

    Söylerim ben sen de dinle, bin makusa varmak ne ?
    Gah tımarda bin sipahi gah emirde nerde ne ?
    Şu cihanın evamirde dengi yoktur farkı ne ?
    Bil derim ben her telden de çalmanın şu farkı ne ?

    Dert denirdi derde bin dert olsa çare dert midir?
    Şu diyarın şairleri acep yolda fert midir?
    Hep büyüktür sanat ile lakin ola nasihat
    Gergedanda boynuz olur insana ya dert nedir ?

    Veciz sözler bilmedim ben,aciz olmam gam değil
    Şöhretleri görmedim ben şampiyonluk nam değil
    Aklımın irfanı varsa ben de o da tam değil
    Bilmedin mi her şey olan yolda yolcu dert midir ?

    buna benzer bir şey olabilir kanımca

  • Nihat Kuruyer
    Nihat Kuruyer

    Şu yalan dünyada, çocukluktan kalan hayallerimdi.
    Samimi bir sevda beni hayata bağlasın
    Ağladığımı bile kimseler görüpte bilmesin,
    Hatta göz yaşlarım iki kaş, iki göz aralığı kadar yakınıma süzülsün..

    Kendimi illegal bir sürünün haylaz kuzusu sanmıştım.
    Sırtımı yaslayacak hayalde bulamazdım arkamda.
    Eğer gecenin seherini geçmişse zaman
    Bağrı yanık türküler bile beni teselli edemezdi.
    Bir barak dilime dolansaydı, bin hoyrat çalınırdı kulaklarımda.

    Gel gör ki.
    Hep sevda çiceklerini dalında goncasıyla bırakmadıkmı.
    Gülü sevseydim,
    Yaprak döker gazele dönerdi
    Leylayı sevseydim,
    Mecnun olup düştü dağlara derlerdi

    İnan ki.
    Ne adam gibi sevmeyi tadabildim
    Ne de bir sultana diz çöküp,
    Yarım demet gül sunabildim.

    Bilemedim.
    Anlıma yazılmış kara bir leke mı ?
    Doğuştan kan damlayan yara mı ?
    Eğer şahsıma kesilen bir cezaysa ?

    Şimdi.
    Söyleyin o Mecnunun Leylasına.
    Ömrümü, gönlüme ziyan ettim
    Daha duasını ettiğim, fakat kalemini kırmadığım, çok yeminler var içimde..

  • Vezir Pehlevan
    Vezir Pehlevan


    Şimdi ki neslimiz nasihat almaz
    Hakikat tarını yıkmış gidiyor,
    Bilim pınarından testini dolmaz
    Melanet atına binmiş gidiyor...
    -----OZAN ÇAKIROĞLU------

  • Nihat Kuruyer
    Nihat Kuruyer

    Peki yetişmem gereken bir hayat varken.
    Gözümde tüten bunca mutluluk ve özlem duruyorken,
    O zaman milyonlarca insanın içinde ihtimaldi sana rastlamak.
    Evet
    İhtimaldi yar...

  • Nihat Kuruyer
    Nihat Kuruyer

    Gözlerin gözlerine bir dokunur..
    Mazide kalmış yarim bir şarkı gibi..
    Kulağına her çalındığında
    Avuçların da bin ah işitirsin.

    Yüzünü dönersin dağlara
    Ellerini kaldırıp açsan allaha
    Tövbe estağfurullah, bin kere maşallah.
    Yinede dokunmak ister gözlerin..

    Allah’ım...
    Bu nasıl bir dokunuş
    Bu ne ihtişam ki,
    Gözünü gözüne mahkum bırakan..

  • Nihat Kuruyer
    Nihat Kuruyer

    Nöbetçi Müftü Gelmeden..

  • Nihat Kuruyer
    Nihat Kuruyer

    Her yeni bir güne başka ağlıyorduk
    Güneşi kendi ellerimizle sıvamıştık gök kubbeye,
    Gök meclisi göç edince, gölgelere
    Kabuk bağlar dediler, yaralarımız
    Doyuyorduk bu sözlere, özlem duyarak,
    Mavi yüzlerden dökülen pembe sözcüklere,
    Zorumuza gidiyordu
    Hesapsızca ağlamak...

  • Asmin Roj
    Asmin Roj

    Özlemek ne kadar kötü bir duygu. Duyguda değil ateş gibi bir şey.

  • Efruh Te
    Efruh Te

    Sözlerin aşamayacağı dağlar yoktur. Lakin dağa varmak için yürümek gereklidir.
    Adımı başkalarının elinde olan ise yürümesini hiç bilmez.

  • Vezir Pehlevan
    Vezir Pehlevan

    --Muhterem Beyefendi, öncelikle duyarlı ve sorumlu olduğunuzdan
    dolayı teşekkür ederim.
    --Benim Dini konular da bir ehli-yetkinliğim yoktur. Tanıdığım ve saygı
    duyduğum bir kardeşim, bu sayfa da *GAZZE* olayları bağlamında
    fikirsel teatide bulunmuşlardı. Ben de yazının muhteviyatına mukabil
    meselenin sosyal tarafını dile getirdim. Ancak her ne hikmetse benim
    dünkü yazımdan sonra, kendileri yazıyı sayfadan kaldırdılar. Bu doğru
    ve anlaşılır davranış eylemi değildir. Eğer ki, kendi fikri hürriyetinize
    güveniniz yoksa beyhude yazıp ta, bir başkasını zahmet ve töhmete
    sokmayacaksınız diye düşünüyorum...
    --Haa bu arada, ben Demokratik Laik, Sosyal ve Hukuk Devlet sisteminden
    yanayım. Şiirlerimin % 80 i Ulu Önder Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini, ilke
    ve inkılaplarını, muasır-çağdaş hür ve kutlu Cumhuriyetimizi anlatır... SAYGIYLA
    -------OZAN ÇAKIROĞLU--------

  • Nihat Kuruyer
    Nihat Kuruyer

    Sayın Pehlivan.
    Baştan sona yazdıklarınızın hepsini can kulağıyla okudum. Ve doğruluğunda bir şüphe yoktur. İmzamı atarım altına.
    Lakin bu yazdıklarınızın tümü yolun bir şeridi. Halbuki yollar genelde iki şerid olur bir gidiş bir dönüş.
    Günümüz içinde olduğumuz, kültürel, sosyal, ekonomik ve hukuki. Yani donüş şeridinide yazarsan, şablon oturur yerine. Adalet tesis edilir

  • Vezir Pehlevan
    Vezir Pehlevan


    --İslamiyet evrenseldir, kimsenin tekelinde değildir? İslamiyet bütün dinlerin gölgesidir?
    Bu Rahmani gölgeye her kim sığınmak, korunmak, ve barınmak isterse, bu davranış
    eylemine hiç bir *BEŞER* engel olamaz. İslam Dini asla ve kat-a bağnazlığı, yobazlığı
    aymazlığı, mezhepçi fetbazlığı ve her türlü nursuzluğu içinde barındırmaz??
    --KURAN, bütün Evrenin tercüm-i ezeliyesidir...Devrani Alemin değişmez Anayasasıdır.
    Hz.Muhammed, Yüce Yaradanın Yer yüzünde ki tek ve son rehberidir... KURAN hiç bir
    Devlet ve ya, her hangi bir toplum tarafından siyasal bir malzeme olarak kullanılmaz?
    Hiç bir Devlet ve ya toplum KURAN-I Savaş çığırtkanlığına alet edemez?
    --Dört büyük Kitapta haktır. Ülkemiz de, özellikle 1980 lerden sonra görünmez bir üst akıl
    Dört hak kitabı birbiriyle yarıştırıp, ayrıştırıp, düşman edip ve kavga ettiriyorlar. Mevcut
    Siyasal erk'te bu aymazlığa, yobazlığa, fitne-fesat ve bağnazlığa her nedense ses etmiyor...
    KURAN indiğinden bu yana bütün mahlukata, insine-cinsine sevgi, saygı, barış, uhulet ve
    suhulet öğütler. Asla ve kat-a Din-mezhep, ırk, renk, dil ve cinsiyet ayrımı yapmaz. Asla
    Devlet ve Milletleri biribirine düşürmez...
    --Kardaş, yoldaş, sırdaş ve soydaşım, bunun aksi Cehalettir, Garabettir, Dalalettir hatta
    ihanettir... VESSELAM -----OZAN ÇAKIROĞLU------