Gülüşümü yorgun bir rüzgara teslim ettim
Çocukluğumdan kalan yalnızlığım var benim
Bu güne dek ne menem acılar talim ettim
Dağlarımı korkutan ıssızlığım var benim
Dilime yakışmıyor kem söz bilirim amma
Taa ucuna gelmişse,ben ne hakla sus derim
Alenen haksızlık bu demezler mi adama
Gece rüyaya rüya, kabusa kabus derim
Amma gündüz kırk adım yoldan görünür yama
İki nehir boyluca kuşatmış bedenimi
Biri nurun ala nur birinden zift akıyor
Biri günahlarımı aklıyor adabıyla
Biri hücrelerime zehrini bırakıyor
Gecenin derdi ağır bu gece ey sevgili
Dolunay lacivert bir hüzün bıraktı göğe
Çok eskiden tanırım ben bu karanlık dili
Öyle ki kandan ağıt serpiştirir geceye
Çok eskiden tanırım ben bu karanlık eli
Sustuğun her anına iltifat etti kalbim
Rüzgarın bile sessiz olanını severim
Konuştun da ne oldu ayva mı nar mı açtı?
Sana bu ölümsüzlük hissi nerden bulaştı?
Sen yıllardır dil-i ruba hazan nedir bilmedin
Olmadı sonbaharların, karakışın, gam değil!
Dua ettim, isyan ettim, çok ahh ettim, gelmedin
Adımı bile anmadan yaşamışsın, gam değil!
Nasıl bir tutsaklık ki bu yattığım yer dam değil!
Yağmur bekliyor gözler, kurudu dil ve damak
Nazenin bir edayla toprağa düştü cemre
Bir değil çölde yahut bağ bahçede susamak
Susmak, zulüm var iken ya yok iken bir değil
Kalbi ateş basınca dudağa düştü cemre
Akıl emanet oysa gönül misafir değil
Uzak dur hanemden ey bad-ı saba
Ateşin alevi köze bulaşır
Yetişir, gönlümü çektim hesaba
Ötesi yok, maraz öze bulaşır
Şehri talan edilmiş bir liman yalnızlığı
Avucumuzdaki kan tevbe arifesinde
Sokaklar hiç bu kadar sevmedi ıssızlığı
Düne ait sancılar gece tarifesinde.
Boğulur çığlığında sessizliğimin dili
Gözleri biraz zeytin, biraz bulut, biraz gam...
Bazen merhem olurdu, bazen silah olurdu.
Göz kırpışı bir gündü; kapandığında akşam,
Gözlerini açtığı her dem sabah olurdu.
Gülüşleri, tarifsiz keşfe açık tatlardı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!