Gün olur bir avuç duanda,
Parmaklarına dökülür.
Gül kokusu kalbine siner,
Ayrı düşlerin içine gömülür.
Gönül kırıklığının sancısıdır bu;
Kurbanlık bakmaya indi pazara,
Göz gezdirdi şöyle bir sağa sola.
Bir danaya baktı, içi üşüdü,
Fiyatı duyunca boynu büküldü.
Biri dedi: “Bin beş yüz, az bile bak!”
Bazen içine bir od düşer, dağlanır.
Kaygılı bir gönülle uzaklara kayar.
Sanki yüzyılın yükü biner üstüne,
Bir ömürlük hesaplaşman başlar.
Bazen dünya kavgası örseler,
Bu benim son kavgam değil kendimle,
Senin de son batışın değil kıymık gibi yüreğime.
Uzayıp gidiyor mısralar dilinden,
Acı sonla biten roman gibi dünüme.
Sessiz bir çığlık kalpten kalbe,
Seni hatırlatır,
Nisan yağmurları.
Seni yaşarım,
Yapraklar dökülürken sonbaharda,
Küllenen aşkın içimde yanar için için.
Doğmayı beklerken bir tohum gibi,
Karanlık toprağa gömülmüşüm ben.
Gökyüzüne uzanan ağaç gibi,
Yeşermez ki dallarım, küsmüşüm ben.
Bir sessizlik sarmış dört tarafımı,
Herkes kendini cilalar, süsler, parlatır.
Ben öyle değilim.
Kusurum da benden,
Kahkaham da, öfkem de.
Hayat,
Gökte yıldız göz kırparken,
Ben giderim, izim kalsın.
Yüreğindeki türküden,
Ben giderim, izim kalsın.
Dağlar dilsiz, yollar sessiz.
Başım dağ, saçlarım kardır,
Deli rüzgârlarım vardır.
Ovalar bana çok dardır;
Beni dağlar anlar ancak.
Şehirler devrik bir tuzak,
Bir gün sabah gelir mi, bilmem...
İnanmıyor sol yanım.
Hüsran denen illete kapıldım,
Çoktan başladı geri sayım.
Yüreğimin kapılarını kapattım,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!