Yokluğuna bir türlü alışamadım.
Bildiğin sanki o ses son nefes,
Nasıl da dökülüyor ağıt dilimden,
Yüreğim boş bir kafes.
Bir türlü susmuyor içim,
Yalnızlığa alışırım da, ıssızlığa asla.
Bir pencere önünde oturup yutacak dalgalar gibi,
Boşlukta yankılanır çocukluğum.
Ceplerimde solmuş bir günbatımı saklı,
Beynimi kemirircesine hep aynı nağmeyi mırıldanır,
Bir ses bekler derinlerden…
Ay tutulur kandilde ışık titrer,
Bir çığlık kurtulur dilden amansız.
Sokağa sızan mum geceye siner,
Süzülür çizgiler yüzde amansız.
Hıçkırıklar boğar sesi sinsice,
Gençlik, kucağında söner;
Bin bir acıyı dindirir bir sesleniş.
Yıllar, yaprak yaprak dökülür;
İlk kadınla bir kaşıktadır diriliş.
Bir tınıyla gün doğar göz bebeğime,
Ana yüreği sedir,
Sevgisi bir panzehir.
Aç da olsa, açık da,
Yoksul gönlü zengindir.
Kahrını çeker sessiz,
Baharı hiç yaşamadım,
Hiç yağmurlarıma ışık düşmedi.
Hangisi düş, hangisi gerçek?
Gözyaşlarıma kim dokundu, sildi?
Bilmezdim hatıraların ağırlığını,
Şakaklarımı dövüyor,
Boyası dökük tahta penceresi.
Nefes alırken ciğerlerimi yakıyor,
Islık çalan rüzgârın sesi.
Kalp atışlarını duyabiliyorum,
Güneşin yüzü soğuk Ankara’da,
Bu ne yaman ölüm rengi?
Hayat donuk, hayat bayat,
Bir adım ötesi beyaz çizgi.
Ay gelmez oldu pencereme,
Hangi kelime anlatır,
Bir nefesin yürekte bıraktığı yükü,
Sessiz bir çığlık gibi,
Gözlerden dökülmeyen yaşları?
Hangi yol var,
Hasret dokundu kalbim raflarına,
Fotoğrafınla konuştu dizlerim.
Kırıldığım yerde tesellim ninnim,
Yaralarım tutunur omzuna,
Be anne.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!