Ne menem acıymış ki bu,
Ölümden de besbeter.
Ölüp gitseydim keşke,
Keşke görmeseydi gözlerim yeter.
Bu acıyı kime anlatayım?
Bir eksiklik içindeyim bu aralar;
Koskoca bir hiçlikte suskun.
Yüreğimdeki yol çağırır her gece;
Gurbet acıları ta içimde boşluğun.
Bu ayrılış hikâyesinde,
Uğruna nice başlar düştü yere,
Gök kubbeyi titretirken ezan,
Tarifsiz bir türküde dalgalandı,
Bir karış toprağın üstündeki al kan.
Atsız, burası Türk’ün beldesi;
İçimde gam yüklü sevdam ağlar,
Bu akşam kederim dağlar kadar.
Gurbet treni kalkıyor ay yüzlüm,
Dilimi hicazkâr makam bağlar.
Bin ahla bağırsam duyan olmaz,
Mehtap başlar, gecem kara,
Yağan hüzün az mı gelir?
Yine vuslat uzak zira,
Yanmak sana az mı gelir?
Dar yüreğim hayrettedir,
Bağışlanmaz günahlar içindeyim;
Hem itiyor, hem çekiyorsun.
Bir zülüf yapışmış şakaklarına,
İnsanı mest ediyorsun.
Her an veda edecekmiş gibisin;
Gün olur bir avuç duanda,
Parmaklarına dökülür.
Gül kokusu kalbine siner,
Ayrı düşlerin içine gömülür.
Gönül kırıklığının sancısıdır bu;
Kurbanlık bakmaya indi pazara,
Göz gezdirdi şöyle bir sağa sola.
Bir danaya baktı, içi üşüdü,
Fiyatı duyunca boynu büküldü.
Biri dedi: “Bin beş yüz, az bile bak!”
Bazen içine bir od düşer, dağlanır.
Kaygılı bir gönülle uzaklara kayar.
Sanki yüzyılın yükü biner üstüne,
Bir ömürlük hesaplaşman başlar.
Bazen dünya kavgası örseler,
Bu benim son kavgam değil kendimle,
Senin de son batışın değil kıymık gibi yüreğime.
Uzayıp gidiyor mısralar dilinden,
Acı sonla biten roman gibi dünüme.
Sessiz bir çığlık kalpten kalbe,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!