Ah, benim çocukluğumun fakirliği,
Siyah beyaz fotoğraflarda yer alan,
Donarak geçiyor gözlerimden,
Uzaklara kayarken sinsice yanan.
Çelik çomak rüya tadıyla zihnimde,
Zaman su gibi akıp geçti,
Derin izlerini yüzümde bırakarak.
Saçımda aklar, gözümde yaşlar,
Kâh yordu, kâh vurdu, yakıp yıkarak.
Takvimler kayıp, zaman küskün,
Zehirli dil yıkıcı bir rüzgârdır,
Yarayı sıkıştırır mengeneye.
Zihinde benzersiz bir kasırgadır,
Düşlerin tortusu düşer sineye.
Kara hayaller birbirine geçer,
Limandan demir almış gidiyorsun,
Dostum, yolun, bahtınla açık olsun.
Hayat dediğin ne ki, akıp gider;
Yaşamda bugün varsın, yarın yoksun.
Seni özü de, sözü de bir bildim,
Yüz bin manalı, ah şu insanlar ah,
Her ömrün sonu muamma ki, eyvah.
Bir tabut düşün, içinde sen ki vah,
Bu kaçıncı tarumar yalan dünya?
Her seçiş bir vazgeçiştir felekten,
Yaşam dipsiz bir kuyu,
İnsanların gözlerinde.
O gözlerdeki yalan,
Ölüm denen hakikatte.
En uzak mesafeler,
Gidiyorum, için için yanarak,
Gün ve gün içimde büyür ecelim.
Dalıyorum uzaklara, ıpıslak,
Gönül gözüme gözüktü ecelim.
Hasretinden bedenim paramparça,
Vakit tamam,
Yine geldi gitme vakti.
Zaman ne getirir, belli olmaz.
Özlemle anacağım seni, Ege Denizi.
Ana kucağı gibi,
Canlanır eski hatıralar,
Gözlerimde birer birer.
Bir adım ötesi karanlık,
İnceden bir sızıya benzer.
Gelip geçer eskiyen şeyler,
Ölümün rengini söyleyebilir misin sen?
Bu dünyadan sonsuza giderken ebediyen…
Bembeyaz ve soğuktu ölüm, Sarıkamış'ta,
Beyazın esaretle geldiği o savaşta.
İçinizde bir sıcaklıkla gelirken ölüm,
Bedeninle hayallerin donar bölüm bölüm.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!