Bugün kendimi bir rüyanın içindeymişim gibi hissettim. Yeşillikler arasında özgürce koşan bir atın üzerindeydim. Kalbim heyecanla doluydu, gözlerimde umut parlıyordu. Her şey o kadar huzurluydu ki, “İşte bu!” dedim. "Hayat böyle bir şey olmalı..." Ama sonra kontrol elimden kaydı. Yol değişti. Tanımadığım taşlı bir patikaya saptım. Korktum. “Ya geri dönemezsem?” dedim kendi kendime. O anda kayboldum sanmıştım, ama aslında kendime yaklaşmaya başlamıştım. Çünkü insan ancak korkularla yüzleştiğinde gerçek yolculuğa başlar, değil mi? Ve ne oldu biliyor musun? Yalnız değildim. Sevdiklerim bir yerden bana uzandı. O an anladım: Bu dünya hem cesaretle hem de sevgiyle yürünecek bir yol. Artık biliyorum, her kayboluş bir dönüşüm olabilir. Her taşlı yol, daha sağlam adımlar içindir. Ve ben... bu yolculukta hem yalnızım, hem de hiç değilim.
Bazen düşünüyorum… Kalbim neden hâlâ onun için atıyor?
Oysa yanımda değil, çabası yok, sözleri bile bazen silah gibi…
Ama hâlâ bağlıyım, hâlâ umut ediyorum.
Sevgi dedikleri şey, beni bu kadar yıpratmalı mıydı?
Her “seni seviyorum” dediğinde içim titriyor, ama aynı anda kırık bir dal gibi sallanıyor ruhum.
"Sahi, Biri Sorsa Nasılsın Diye?"
Bana kimse “Nasılsın?” demedi uzun zamandır.
Sahi… sorsalardı ne olurdu biliyor musun?
Belki de oturur, saatlerce ağlardım.
Belki de “iyiyim” diyemezdim bu kez.
Büyümek, sadece yaş almak değil; duygularımızı tanımak, anlamak ve en önemlisi onları yönetebilmektir. Gerçek büyüme, dış dünyanın sesini kısmaya başladığımızda, iç sesimizi dinlemeye cesaret ettiğimizde başlar. İnsan, kendine döndüğünde hayatın asıl anlamını keşfeder. Başkalarının ne düşündüğünü önemsemeyi bırakıp, kendi iç dünyamıza yöneldiğimizde hayat çok daha sade, çok daha huzurlu bir hâl alır. Kendini anlamayan bir insan, ne yazık ki dış dünyanın sevgisini ve anlayışını da tam anlamıyla hissedemez. Oysa her şeyin başı, kendimizi sevmekten geçer. Hatalarımızla, doğrularımızla, eksiklerimizle ve fazlalıklarımızla… Olduğumuz hâliyle kendimizi kabul etmek, hayattaki en büyük güçlerden biridir. Çünkü biz genellikle sadece hatalara odaklanırken, yaşamın bize sunduğu güzellikleri görmezden geliriz. Oysaki evren, bize her gün küçük mucizeler fısıldar. Yeter ki nasıl baktığımızı değiştirelim. İçimizde taşıdığımız ışık, kimsenin söndürmesine izin verilmemesi gereken bir kıvılcımdır. Ne olursa olsun, kim olursa olsun; sizin ışığınızı elinizden alamaz. Ancak siz izin verirseniz… Unutmayın, sizi en iyi siz anlarsınız. Ve yine sizi en çok siz yükseltebilirsiniz. Kendinizi sevin. Kendinizi her alanda destekleyin. Bugününüz bir daha geri gelmeyecek. Zaman hızla akıyor ve siz hâlâ kendinize haksızlık ediyorsanız, durun. Derin bir nefes alın ve sadece ne yapmak istediğinize odaklanın. Çünkü insan, kendine inandığında başaramayacağı şey yoktur. Ne olursa olsun umudunuzu kaybetmeyin. Her yeni gün, yeni bir başlangıçtır. Ve siz, bu hayat yolculuğunda en kıymetli yol arkadaşınızsınız.
Bana kimse “Nasılsın?” demedi uzun zamandır. Sahi… sorsalardı ne olurdu biliyor musun? Belki de oturur, saatlerce ağlardım.Belki de “iyiyim” diyemezdim bu kez. Belki de içimde biriken ne varsa, kelimelere dökülürken gözyaşına karışırdı. Çünkü iyi değilim bazen. Ve bunu kimse fark etmiyor. Kahkahamı duyuyorlar ama çığlıklarımı duymuyorlar. Gülüşümle kandırıyorum herkesi ama kendimi kandıramıyorum. O kadar alışmışım ki güçlü görünmeye… Zayıf tarafımı kimseye göstermemeyi öğrenmişim. Sanki biri “Nasılsın?” diye sorsa ve gerçekten cevabını duymaya hazır olsa… İçimde ne kadar fırtına koptuğunu, ne çok yorulduğumu, ne çok sustuğumu anlardım belki ben bile. Ama sormuyorlar. Çünkü herkes sadece kendiyle meşgul. Kimse bir başkasının yüreğine inmeye cesaret edemiyor. O yüzden, ben kendi içimde sessizce sormaya başladım: “Nasılsın?Ve sessizce cevapladım da: "Yorgunum… Ama hâlâ buradayım." Ve bazen bu bile yeter… Çünkü hâlâ buradaysan, hâlâ ayaktaysan… Demek ki düşmedin, demek ki pes etmedin. Ve en önemlisi… kendine sahip çıkmayı öğrendin. Yine de içimden geçiyor: Keşke biri sorsaydı… “Gerçekten nasılsın?” diye. Ve ben hiç susmasaydım o gün.
Seni unuttuğum gün...
İçimde fırtınalar diner mi bilmiyorum. Ama o gün, kalbimde seninle verdiğim savaşı da bitirmiş olacağım. Bir zamanlar nefesimdin ya, şimdi içimi yakan bir boşluk oldun. Ne ara bu kadar yabancılaştık bilmiyorum. Ne ara o göz göze gelişlerin, o umutla beklenen mesajların yerini sessizliğe bıraktı? Unutmak zor...
Bir insanı değil sadece, onunla kurduğun hayalleri, tuttuğun elleri, birlikte güldüğün zamanları da geride bırakıyorsun. Oysa ben seninle bir ömür boyu yürümeyi hayal etmiştim. Her sabah sana uyanmayı, her gece seni dileyerek uyumayı. Ama sen, en çok sarılmaya ihtiyacım olduğu anda sırtını döndün. Ve ben, yolun ortasında kaldım... elimde kırık dökük bir sevda ile. Şimdi bazen endişeyle, bazen özlemle düşünürken buluyorum kendimi. “Unuttum” dediğim anlarda bile adın geçince içim sızlıyor. Seninle olan son sarılışımızı bilseydim, daha sıkı tutardım seni. Gitmemen için değil… Bir daha böyle güzel sarılamayacağımı bildiğim için. İçimde hep bir soru: Ben mi fazla sevdim, sen mi yarım geldin? Yoksa senin yüreğin, benim sevgimi taşımaya yetmedi mi? Ben senin için herkesi karşıma aldım… Sen beni karşısına bile almadın. Oysa bir bakışına dünyayı değiştirirdim. Ama sen, gözümde kurduğum cenneti cehenneme çevirdin. Ve şimdi… Her hatırlayışımda canım acıyor. Ama bil ki… Seni unuttuğum gün, seninle olan bu savaş bitecek. Ve sen… O gün, içimde taşıdığın değeri değil, Kaybettiğin yüreği fark edeceksin. Ama geç olacak. Ben çoktan seni, en sessiz vedamla uğurlamış olacağım. Ve sen… Sadece ardımda bıraktığım bir "hiç" olacaksın. Çünkü artık şarkılarda bile gizli kalmayacaksın.
Seni unuttuğum gün...
İçimde fırtınalar diner mi bilmiyorum. Ama o gün, kalbimde seninle verdiğim savaşı da bitirmiş olacağım. Bir zamanlar nefesimdin ya, şimdi içimi yakan bir boşluk oldun. Ne ara bu kadar yabancılaştık bilmiyorum. Ne ara o göz göze gelişlerin, o umutla beklenen mesajların yerini sessizliğe bıraktı? Unutmak zor...
Bir insanı değil sadece, onunla kurduğun hayalleri, tuttuğun elleri, birlikte güldüğün zamanları da geride bırakıyorsun. Oysa ben seninle bir ömür boyu yürümeyi hayal etmiştim. Her sabah sana uyanmayı, her gece seni dileyerek uyumayı. Ama sen, en çok sarılmaya ihtiyacım olduğu anda sırtını döndün. Ve ben, yolun ortasında kaldım... elimde kırık dökük bir sevda ile. Şimdi bazen endişeyle, bazen özlemle düşünürken buluyorum kendimi. “Unuttum” dediğim anlarda bile adın geçince içim sızlıyor. Seninle olan son sarılışımızı bilseydim, daha sıkı tutardım seni. Gitmemen için değil… Bir daha böyle güzel sarılamayacağımı bildiğim için. İçimde hep bir soru: Ben mi fazla sevdim, sen mi yarım geldin? Yoksa senin yüreğin, benim sevgimi taşımaya yetmedi mi? Ben senin için herkesi karşıma aldım… Sen beni karşısına bile almadın. Oysa bir bakışına dünyayı değiştirirdim. Ama sen, gözümde kurduğum cenneti cehenneme çevirdin. Ve şimdi… Her hatırlayışımda canım acıyor. Ama bil ki… Seni unuttuğum gün, seninle olan bu savaş bitecek. Ve sen… O gün, içimde taşıdığın değeri değil, Kaybettiğin yüreği fark edeceksin. Ama geç olacak. Ben çoktan seni, en sessiz vedamla uğurlamış olacağım. Ve sen… Sadece ardımda bıraktığım bir "hiç" olacaksın. Çünkü artık şarkılarda bile gizli kalmayacaksın.
Bir gün unutacağım seni… Adını duyunca titremeyecek artık kalbim. Gözlerim dolmayacak, boğazım düğümlenmeyecek. Bir gün gelecek… Ve sen, sadece içimde derin bir sessizlik olacaksın. Ama bugün değil…Çünkü hâlâ aklımın en savunmasız köşesindesin. Tam “geçti” diyorum, bir anda gözlerin geliyor aklıma… O gözler ki, bir zamanlar bana “kal” der gibi bakardı. Şimdi yok… Ne sen varsın, ne de bana “kal” diyen o bakışların. Kızıyorum kendime… “Unut artık” diyorum. Ama nasıl unutulur bir zamanlar nefesin olan? Bir gülüşüyle dünyanı aydınlatan biri nasıl silinir kalpten? Seninle yaşanmamış her an, içimde yaşanmış kadar acıtıyor beni. Her sabah gözümü açtığımda içimde bir boşluk var, Ve o boşluk hep seninle doluydu, artık sadece sessizlik yankılanıyor. Ben seni severken, bir ömür hayal ettim. Sen beni bırakırken, tek bir cümle bile etmedin. Ne zor değil mi? Birinin en güzel ihtimali olurken, onun seni en kolay ihtimali gibi silmesi. Seninle bir fotoğrafa bakıyorum… İki yabancı var karşımda artık. Birbirini bir zamanlar deliler gibi seven iki yabancı. Ne ara bu kadar uzaklaştık? Ne ara kalbimden geçip gittin? Ben seni yüreğimle tuttum, sen beni cesaretinle yarı yolda bıraktın. Hâlâ içimde bir çocuk, “belki döner” diye bekliyor. Ama biliyorum… Sen çoktan vazgeçtin. Ve ben Bir gün seni unuttuğumda değil, O gün gerçekten yok olacaksın. Seninle savaşmayı bile seçerdim, Ama sen savaşmak yerine kaçmayı tercih ettin. Ben herkesle savaşırken senin için, Sen beni ilk ateşte yaktın. Ben hep bir umutla geldim sana, Sen hep son umutla gittin benden. Ve biliyor musun? Bir gün ben seni unuttuğumda, Seninle yaşadığım her acı susacak. O gün, seni kalbimden gömdüğüm gün olacak. Ve sen... Sadece bir “keşke” olacaksın. Adını anınca içim değil, Sadece geçmişim sızlayacak. Çünkü ben senin için her şeyi göze aldım… Ama sen, benim için sadece bir gitmeyi seçtin.
Bu satırları sana yazıp yazmamak konusunda çok düşündüm. Belki hiçbir zaman okumayacaksın, belki de bir gün tesadüfen eline geçecek. Ama içimde birikenleri susturmak artık mümkün değil.
Arada sırada aklıma geliyorsun.
Durduk yere, anlamsız bir anda…
Kalbim sıkışıyor, gözlerim doluyor.
Sana söyleyemediğim, hatta kendime bile itiraf edemediğim o kadar çok şey var ki.
Sana beddua bile etmiyorum artık.
Çünkü sen, hak ettiğin kadar bile yer edemedin kalbimde.
Kırgınım… ama en çok da kendime.
Sana verdiğim değere, sevgime, emeğime.
Senin için savaştığım günlere, sustuğum anlara, kendimi unuttuğum her saniyeye… Senin uğruna herkese göğüs gerdim.
Oysa sen, bana sırtını dönerken bir an bile düşünmedin ne yıktığını. Ailenden görmediğin değeri verdim, görmedin.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!