Eğer sen kendine dönmezsen, yapacaklarının bir sınırı olmaz. Önce dur, kendine dön ve ne hissettiğini gerçekten anlamaya çalış. Kendinde sürekli eksikleri gördükçe, hayat seni daha çok yoracak. Oysa insan, eksikleriyle tamamlanır, hatalarıyla büyür ve olgunlaşır. Hepimiz hata yaparız... Kim hata yapmadı ki bu zamana kadar? “Ben hep doğruyum” diyenler bile bir gün mutlaka yanılmıştır. Şu anda beklediğin kişi gelmedi diye kendini hayata kapatman, inan bana, hiç de doğru değil. Hayat, sadece bir kişinin gelişiyle ya da gidişiyle bitmez. Hayat devam ediyor; hem de senin dertlerini umursamayacak kadar hızlı. Zaman akıyor ve sen her geçen an, yaş alıp biraz daha büyüyorsun. Önce kendi hedeflerini koy önüne. Ne istiyorsun? Ne olmak istiyorsun? Şu an bulunduğun yerden bakınca, gelecekte kendini nasıl görmek istiyorsun? Bunları düşün. “O bana bunu yaptı, bu bana acı verdi...” diye tekrar tekrar düşündüğünde, bil ki o kişi çoktan yoluna devam etmiş bile. Oysa sen, aynı acının içinde kendi kendini tüketiyorsun. Düşünmek insana güç verir, ama sürekli kötü düşünmek ruhu karartır. İyi düşünmeyi dene. Mutluluğu hayata çağır. Çünkü hayat, aslında sana her gün yeniden hediye veriyor. Yeter ki bakmayı, görmeyi ve şükretmeyi bilelim. Önemli olan, hatalarından ders çıkarıp, kendine yeni bir yol çizebilmek. Unutma: Sen nasıl bir hayat istiyorsan, o hayatı kendi ellerinle kuracaksın. Evet, insanlar bazen hayatımıza ders olsun diye girer. Bazen gözümüzü açmak için gelirler. Ama en büyük karar yine sende olacak. Her zaman kalbinin sesini dinle. O sana en doğru yolu fısıldar. Eğer sana kötülük yapan birine, sen de kötülükle karşılık verirsen... Onunla aynı yerde buluşmuş olursun. Bu yüzden, kalbini kirletme. Kendini değerli hisset, kendini sev. Başkalarından sevgi beklemek yerine, önce kendine şefkatle yaklaş. Göreceksin, sen kendini sevdikçe hayat da seni sevecek. Şu an nefes alabiliyorsan, hâlâ şanslısın. Yürüyebiliyorsan, hayatın sunduğu güzelliklere doğru adım atmaya devam et. Yolda sana inanmayanlar olacak, seni küçümseyenler olacak. “Sen mi yapacaksın?” diyenler olacak. Aldırma. Sen doğru bildiğin yolda yürümeye devam et. Çünkü azim ve kararlılık, seni hayal ettiğin yerlere götürecek. Umudunu hiç kaybetme. Her şeyin bir nedeni var. Olması gereken oluyor, olmaması gereken de ne yaparsak yapalım olmuyor. Hayatı biraz da bu gözle görürsek, acılarımız bile anlam kazanır. Unutma, umutsuz insanlar karanlıkta kalır. İçindeki umut ışığını asla söndürme. O ışık seni hayata bağlayan en kıymetli şeydir. Başkalarının hayallerinin önünde durmasına izin verme. Senin hayallerin, senin yolun... Bazen mutluluk, bir çocuğun tebessümünde gizlidir. Bazen de yağmurda özgürce ıslanmakta... Ya da bir sabah yürüyüşünde, doğanın kalbini duymakta. Evren bize her gün hediyeler sunuyor. Yeter ki onları görecek gözlerimiz olsun. Sürekli kötü şeyler düşünürsek, kötü enerjiler yayarız ve sonunda hayatımıza da bunlar çekilir. O yüzden güzel düşün, güzel yaşa. Hayatın kontrolü, senin ellerinde. Sağlıkla, huzurla ve mutlulukla ilerle. Baharını kışa çevirmelerine izin verme. İçindeki o neşeli çocuğun sesine kulak ver. O çocuk hâlâ orada, hâlâ umut dolu. Ve en önemlisi: Kendine inan. Çünkü sen, düşündüğünden çok daha güçlüsün.
Benim babama olan kırgınlığım küçüklüğümden geliyor. Önceden her şey bana tozpembe görünürdü, sonra yaş aldıkça annemin gözlerindeki hüznün sebebini öğrendim. İçimde hiç istemediğim bir kırgınlık oluştu babama karşı. Normalde iyi anlaştığımız zamanlar oldu ama sonra bir şeyler değişti. O beni duymadı, ben onu… Evde kavgalar başladı. Babam alkol içip eve geç saatlerde gelirdi. Eve gelir, susmaz, bazen anneme bağırırdı. Ben annemi savununca bana da kızardı. Küçücük sebeplerden koca bir kavga çıkarır, sonra kafayı vurup yatar, sabaha hiçbir şey hatırlamazdı.
Ben babam gibi birine âşık olmaktan hep korkardım. Ama sonra bir baktım ki aynı babam gibi birine âşık olmuşum. İnsan, ne eksikse hep onu özlüyor galiba. Bizim hiçbir şeyimiz eksik olmadı, ama zor zamanlarda birbirimize destek olmak yerine birbirimizden uzaklaştığımızı fark ettim. Annem saatlerce babamın yolunu gözlüyor… “Neden?” diye soruyorum kendi kendime. Neden bir insan bir kadına bunları yaşatır? Erkek olmak özgürlükse, her şeyi yapabilme yetkisi veriyorsa, ben böyle adamlığa başlarım.
Annemin gözünde hep gördüm o suskunluğu. Bana yansıtmıyor ama içinde sustukça boğuluyor. Ben de kimseye anlatamıyorum. Anneme anlatsam üzülür, ona dayanamam. Çoğu zaman içimdekileri yazarak susturdum kendimi. Bazen dışarıda baba-kız ilişkilerine bakıp özeniyorum. Onlar babalarıyla dertlerini paylaşırken ben babama bir şey anlatamıyorum. En ufak bir konuda “Sen de çalış, ne duruyorsun?” diyor. Evde kendimi rahat hissedemiyorum. Babamdır diyorum, atamdır sonuçta. Ona kızmak istiyorum, “Neden bizi anlamıyorsun?” demek istiyorum. Ama sadece susup yazıyorum.
Geçmişimi değiştiremeyeceğimi anladım. Geçmişimi kabul edip hayatıma devam ettim. Artık eskisi gibi üzülmüyorum, artık derdimi anlatıyorum. Geçmişimi kabul ettiğimde kendimle olan o amansız savaş bitti ve kazanan ben oldum.
Zor oldu. Bazen “hiç geçmeyecek” dedim, bazen “ben bunu atlatamam” dedim. Ama sonra atlattım. Geriye dönüp baktığımda beni alkışlayan içimdeki o çocuk bana gülümsüyor. Artık kendime ilaç olmayı öğrendim.
Önceden isyan ederdim: “Neden böyle? Neden bu benim başıma geldi?” diyordum. Şimdi ise bir şey olması gerekiyorsa oluyordur. Kaderin önünde durulmazmış ama kader biraz da bizim elimizdeymiş, bunu anladım.
Tüm günlerimi geride bıraktım. Bana acı veren her şey artık uzağımda. Kendime güvenmeyi, kendimi sevmeyi, kendime sarılmayı ve dinlemeyi öğrendim. Artık başkalarının sözlerinin hayatımı etkilemesine izin vermiyorum.
Önceden sürekli “neden böyle dedi” diye düşünür dururdum. Fakat zamanla fark ettim ki bu bana sadece acı veriyor. O yüzden yaşadıklarımı bir kenara bırakıp yeni bir sayfa açtım. O sayfanın ilk satırına mutluluğumun resmini çizdim.
Bugün geriye dönüp baktığımda, hatalarımla olgunlaştığımı ve tüm savaşların içinden geçerek gerçek gücü kendi içimde bulduğumu görüyorum. En önemlisi de; günahlarım, hatalarım ne kadar çok olursa olsun kalbimin bir yerinde masumiyetini yitirmemiş, hâlâ güzelliklere inanan bir yanım var. İşte bu yanım, beni her geçen gün daha da güçlendiriyor.
Erkekler “kadın olmak zor” diyor ama bir kadının her acıyı nasıl taşıdığını, nasıl sustuğunu ve nasıl güçlü kalmaya çalıştığını bilmiyorlar. Bir erkek hata yaptığında “olur öyle” deniliyor, hatta alkışlanıyor.
Ama aynı şeyi bir kadın yaptığında “ahlaksız” damgası vuruluyor.
İşte toplumun adaletsiz terazisi bu…
Psikolojik açıdan bakıldığında, bu çifte standart kadının benliğini zedeliyor.
Kadın kendini ifade etmeye korkar hâle geliyor.
Çünkü çocukluğundan beri “kadın susmalı, kadın kabullenmeli” diye büyütülüyor.
Bazen durup düşünüyorum… Düşüncelerim sanki bir uçurumun kenarında bekliyor. Bir adım daha atarsam düşecek gibi… Ama ben düşmüyorum, sadece içimdeki sessizlik düşüyor, her seferinde biraz daha derine.
Üzgünüm. Ama gözümden yaş akmıyor. Bu beni daha az mı kırılmış yapar? Sanmam. Belki de ağlamak kadar sessiz kalmak da bir haykırıştır… Kimseye anlatamıyorum, anlatmak istemiyorum zaten. Çünkü artık her anlatışımda biraz daha yorulduğumu hissediyorum. İnsanlara kendimi açıklamaktan, bir şeyleri düzeltmekten, uğruna savaştığım şeyler için tek başıma çırpınmaktan… yorgunum.
Gülüyorum ama içimde bir savaş var. Ne komik değil mi? Kahkahanın içinde boğulan bir çığlık gibi. Herkes “gamsızsın” diyor. Ama ben her gece içimde hangi yıkıntının içinde yattığımı kimseye anlatmıyorum. Kimse bilmiyor ki… ben bir zamanlar herkesi önemseyen, herkes için endişelenen biriydim. Ama sonra büyüdüm. Büyümek, bazen hiçbir şey olmamış gibi davranmakmış. Aramayanı aramamak, sormayanı sormamakmış. İçini yiyen onca şey varken, dışını toparlamaya çalışmakmış.
Halk açlık sınırında yaşarken siyasetçiler lüks restoranlarda yemek yiyip faturayı devlete kesiyor. Bu ülkenin parasını har vurup harman savuranlar, dönüp de halka fedakârlık yapmasını söylüyor. Asgari ücretle geçinmeye çalışan insana "kemer sıkın" diyorlar ama kendileri milyon dolarlık araçlara biniyor. 80'lerde, 90'larda bile böyle bir düzen yoktu. Fakir olup fakir kalan siyasetçi görmek artık imkânsız. Ecevit bunun son örneğiydi. Bugün ise halkın dışında fakir olan kimse kalmadı. Kimse masum değil, kimse temiz değil. Kimin elini tutsan, başka bir yolsuzluk hikâyesine ulaşıyorsun. Ama hesap soran yok. Çünkü bu düzen hesap vermeyenlerin, hesap sorulamaz olanların düzeni. Halk sustukça, unuttukça bu çark dönmeye devam edecek.Öcalani ailesiyle görüştürmesine izin veren bir adalet sisteminin nasıl adil olmasini bekleyelim ayrıca yeni anayasa istiyorlar gidiceksiniz elbet bir gün sizin devreniz son bulcak!!!!!!!
Öcalani ailesiyle görüştürmesine izin veren bir adalet sisteminin nasıl adil olmasini bekleyelim ayrıca yeni anayasa istiyorlar gidiceksiniz elbet bir gün sizin devreniz son bulcak!!!!!!!
Gençlerimizin suçu yokken içeri aldınız üstelik ailesiyle prasödür gereği diyerek gorusturmüyorlar eninde sonunda bunun hesabı sorulcak
Hayat bazen insanın içindeki fırtınaları saklamasını ister; gülümse, mutlu görün, güçlü ol… Ama gerçek güç, gözyaşlarını saklamak değil, onları hissetmek ve yine de ayakta kalabilmektir. İçinde yaşadığın o sessiz savaş, kimsenin göremediği ama seni sen yapan bir gerçekliktir.
Birçok insan dışarıya yansıttığın neşeyi görür ama senin içindeki mücadeleyi göremez. Sen bazen yorulursun, bazen susarsın, bazen kaçmak istersin; ama yine de her defasında kendine dönecek cesareti bulursun. Kendi yolunu çizersin; bir başkasını beklemeden, kendi yurdun ve evin olur kendinde.
Büyümek bazen yalnız kalmak, bazen de kimseye değil sadece kendine güvenmektir. Kırılmalar, kayıplar ve acılar seni zayıflatmaz; aksine sana daha gerçek bir ışık, daha sağlam bir temel verir. Önemli olan o ışığı kaybetmemek, içindeki umudu korumaktır. Çünkü umut, insanı ayakta tutan en kıymetli hazinedir.
Biliyor musun, hayat bazen tam bir fırtına gibidir. Bize çarpar, sallar, savurur. Ama işin sırrı ne mi? O fırtınayı dans pistine çevirmek! Evet, belki rüzgar saçını dağıtıyor, belki yağmur gözlerini yıkıyor, ama sen… sen gülümseyeceksin. Hem de kocaman!
İçimde bir sır var: Acılarla eğlenmek mümkün! Nasıl mı? Her sıkıntıya küçük bir kahkaha ekleyerek. Çünkü hayatın galesini ben öyle kodladım: Gülmek, gülmek ve daima gülmek! Dertler ne kadar büyük olursa olsun, ben onlara “Sen neymişsin ki?” diyecek kadar cesurum.
Hayat bazen üst üste darbeler indirir, bazen beklediğimiz kişi gelmez, bazen hayallerimiz suya düşer. Ama şunu unutma: Hayat, senin dertlerini bekleyip çözmeni beklemeyecek, o hızla akmaya devam edecek. O yüzden önce kendine dön. İçine bak. Ne hissediyorsun, tam anlamıyla anlamaya çalış. Çünkü ancak kendini tanıyan insan hayatın akışına yön verebilir.
İnsan hatalarıyla güçlenir, eksikleriyle tamamlanır. Kendinin eksik yanlarını sürekli görmek, seni zayıflatmaz; tam tersine, seni olgunlaştırır. Kimse mükemmel değil. Bu zamana kadar kim hata yapmadı ki? "Ben hiç hata yapmadım" diyen bile, belki de en büyük yanılgının içinde. Hatalarından utanma. Onlardan ders çıkar, büyü.
Şu an beklediğin kişi gelmedi diye hayata kendini kapatmak mı? Hayır. Hayat devam ediyor. Senin mutsuzluğunu önemsemeden akıp gidiyor. Ve zamanla yaş alıyor, olgunlaşıyorsun. Önce kendine hedefler koy. "Ben bunu istiyorum" de ve kararlarının arkasında dur. Ne olmak istiyorsun? Gelecekte kendini nerede görmek istiyorsun? Şu anda bulunduğun yer, yarınki seni nasıl şekillendiriyor, düşün.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!