Biliyorum, gelmeyeceksin.
Yine de
bir an önce görünürsün diye gözüme,
tüm pencereleri yola bakan
bir ev tuttum kendime.
Beni ne sensizlik öldürecek,
ne bu vazgeçilmez hallerin,
ne de ardıma taktığın o büyülü hüzün alayı.
Beni, kalbimi değil sabrımı sınayan bu coğrafyanın arsızlığı öldürecek:
bunca gam, kedere dönüp bakmadan akan nehirler,
dağların taşıyamadığı kederi taşıyan,
Seni bizden aldılar ya!
Hüznün elleridir okşayan gölgeleri
Kiltliyorum dislerimi
ateşi harcanıyor
yaşam denen bu cehennemin
Diyelim ki; kabahatlisin,
Kırdın, üzdün, umursamadın beni.
İncinir miyim senden?
İncinirim elbette,
Ama içimdr sana inanan yanımı incitmem
Hem belli olmaz ki,
Sevginin güzelliğine yazılan destanlar ateşten, ten ve kül rengindedir.
Köpüren isli bir ateş dudaklarından dünyayı aşka çağırmaktadır.
Yazıtlardan kayıp aşka dair şiirler
boncuk gözlerinin alfabesindedir.
Çocuğunu seviyorsun;
büyüdüğünde bana baksın diyorsun.
Karını seviyorsun;
çalışıp besliyorum, bana hizmet etsin diyorsun.
Yollara vurursun adımlarını,
yabancı yüzlere, yabancı şehirlere karışırsın,
ama gecenin derin sessizliğinde
aynı sorularla karşılaşırsın:
“Beni acılı yurduma ne çağırır?”
Gözlerine her baktığımda,
kıyıdan annemin seslenişi düşer aklıma:
"Açılma oğlum, boğulursun!"
ah, şu bir ayağı çukurda yaşlılar,
nasıl da bilir,
arkalarında ağır bir hüzün bırakıp gideceklerini.
gider ayak, sevdiklerinin acılarını hafifletip,
o ağır hüznü dağıtmak için,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!