Güneşli bir günde
Ankara Tren Garı önünde
El ele, kol kola halaylar çekilirken
Ve ölüm hiç akılda yokken
Koskoca bir barış bombalandı
Gençlik Parkı yakınında...
Aldığım nefes, yürüdüğüm yol
Damarımdaki asil kan, Sensin Cumhuriyet
Hürriyet, bağımsızlık, yeryüzü, gökyüzü, uçan kuşlar
Ağaca tırmanan karıncalar, sincaplar
Gördüğüm bütün güzellikler senden hatıra
Hepsinde senin adın ve imzan var Ata'm, bitimsiz sevdan var
Hayvan, hayvandan korkmadı
Kaçmadı koyun kediden, köpekten
Kuş, kuşun kanadını kırmadı
Tavuğun boynuna dolanmadı yılan...
Kafesin apısı açıktı ama civciv tilkiden ürkmedi...
Mevsimlerin sonbaharına iliştirilmiş bir hazandır Eylül
Tozlu raflarda unutulmuş kitap arası kuru bir yaprak
Terk edilmiş hatıra defterinde şifreli bir sır
Ve ıslak imzalı bir izdüşümdür hayatın son deminde
Biraz gül, biraz yasemin kokar, biraz da ezber bozar
Çok bilinmeyenli denklem, çoktan seçmeli dersler gibi...
Bir fısıltı
“Ey koca çınar; yazdan, kıştan
Olmadı bahardan
İnce ince yağan beyaz kardan
Dalına küsen yapraktan
Adım yıldız!
Göğe emanet edildim
Gök mavi, deniz mavi
Ne güzel dedim her yer mavi...
Mavinin içinde ben de oldum mavi
Uzun bir yolculuk benimkisi
Gözlerin ışığında bir gönül gezisi
Yaşanmamış yılların hatrına başlayan
Ömre ömür ekleme hevesi...
Kılık değiştirmiş düşler ve son kahkahasını atan
Evet; susmak mı, konuşmak mı
Bir köşeye çekilip gün saymak mı
Yoksa gerçeği unutup kaçmak mı kendinden
Nedir yaşamak? Yeniden başlatmak mı hayatı,
yeniden kurmak mı saati?
Burası hep gece, hep karanlık anne
Ve ben, o karanlık kuyuya düşmüş bir taş
Bir hayat üçgeninde, kendi cehennemimdeyim
Bir hiç oluyorum bu geometrik şekiller içinde
Zindandayım, karanlık büyüyor, ben küçülüyorum
Zerre zerre ufalanıyorum, açım-susuzum, sensizim Üstüme üstüme yıkılıyor dünyalar, cennet-cehennem
Ey yüreklerinde öfke
Ellerinde silah kan akıtan
Çehresinde gül değil diken büyüten
Zulmeden, zalimliği başarı sayan düşman
Sözüm sanadır, sana…




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!