Elinden bir şey geliyorsa uzan, tut ellerimi
Götür benden ırak bir yere koy parmaklarımı
İstersen yanı başında dursun
İstersen bir kalem tutuştur iki parmağımın arasına
Senin için bir şeyler yazsın hatıra defterinin son yaprağına...
Ben doğduğum an,
Sense öldüğüm gün
Ağladın anacığım
İkisi de ağlamaktı;
Birinde kundak,
Diğerinde bayrağımdı
Ey karanlığın aydınlık yüzleri
Masumiyetin ve asaletin temsilcileri
Dönüp bakmak ister misiniz
Sizden sonra neler kaldı geriye?
Yorgunluklarınız, borçlarınız, umutlarınız, düşleriniz
Gölgelerinizi öldürebilirler
Heykellerinizi parçalayabilirler
Kaldırabilirler ortadan bedenlerinizi
Fotoğraflarınızı da yakabilirler
Korkutmasın bunlar sizi...
Seninle derinlere sürüklenemedim
Bahtiyar da olamadım;
Bir lahza değil, bin yıl uzaklaşmıştım senden,
Huyuna-suyuna alışamadım İstanbul! ..
Ben seni iki kere sevdim
İki kere astım adını adımın yanına
İki kere ateşledim güneşi gözlerinde
Ve iki kere öldüm mavi denizlerinde...
Sense karanlığı mesken bildin
Sırtını döndü ya güneş bir kere
Beklentim kalmadı artık bu şehirden
Limanı da zamansız terk edince dalga kıran gemiler
Bölünmüştü yollar ikiye; dursam ne olurdu, gitsem ne olurdu! ..
Kim götürecek ki şimdi beni sana
Bir çocuk daha doğurdun
Gecenin zifiri karanlığından ey güzel anam!
Prematüre bir can daha ayırdın canından
Gün görsün, güneşsiz kalmasın yüzü diye
Işık taşıdın gökyüzünden, yıldız topladın kucak kucak
Adam olsun, insan olsun çabası içinde ömrünü koydun yoluna
Tarihe yazılan
kısa bir nottur yaşam,
akılla yürek arasına
sıkıştırılmış bir nefes.
Kimilerinin yıllarını alır
Ey beyaza kara diyen zalimler!
Nedir bu açlık, bu gözü doymazlık
Savaşlarla mı dolacak cepleriniz
Savaşlarla mı var olacak bedenleriniz...
Dar mı geliyor bu dünya size




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!