Ruhum, yokluğunun ayazıyla göyünürken, dumanım göklere yürüdü.
İşte ben o an yokluğunun çocuksu avuç içlerinden öptüm...
Hasretin büyürken gözlerimde, gece yavaşladı
Güneşin uzaklara doğdu...
Üşüdüm !!
Üşüdüğüm yerde yandım...
Eyy vurulmuş kuşum
Yorgun düşlerimde en havi renk
Bazen sabah, bazen akşam...
Gözlerin yılkı göçü, çocuk ağlayışı, bir içimlik kahve...
İçsem, seneler dedikodunu edecek,
Özlemlerime leke sürecek,
vur kadehi benim için
sabaha dek ağlar içim
bunca dertler neden, niçin
gül sitemkâr olma dal'a.
yaralıdır gönül hanem
Türk'lük dediğin kutlu bir dava
cihanı baş eğer kalkınca şaha
dağlar geçit vermez sisli bir hava
yıldırımlar olur akar düşmana.
Zalimlerin kahpeliğine, sırtından vurulmalara hiç benzemiyordu..
Zarifliğimizi keşfedenler, zayıf tarafımızdan vurdu...
Hep birlikte, kalp çarpığı bir ülkeyi, yağmur yokuşlu bir iklimi yurt tutmuştuk....
Ben onların maskesine, onlar da benim egoma aşık olmuştu...
öyle uzaksın ki öyle
sana yakışıyor mu böyle
nefesi hüzün kokulu
gözü yaşlı kuşlar konmuş pencereme
vuslata kaç var, hadi söyle...
sonra bir şiir ağlar içinde,
gözyaşı hicranlı hece.
........
dağlarına asmış,
y'amaçlar kurak,
sarı menekşeler can çekişir,
Dağına yabancı çiçeğe aşık olma.
Kokusu önce sar/hoş eder, sonra öldürür...
ritmik sınırlarımı zorlarsan, içindeki orman yangınını yağlı boya ile şehrin duvarına boydan boya
resmederim.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!