Anlam, amaç ve araç kavramları birbirine girmiş durumda 21.asırda. Araçlar birilerinin amacı olmuş. Dünya artık pek kurak! Anlam ise gökteki yıldız kadar uzak. Mezara gireceğini unutanlar için hayatın her anı olmuş başka bir tuzak!
İşçi olmak kötü bir şey değildir. Ezberletilen işçi zihniyeti ve davranışları kötüdür. Yukardakilerin gözüne girmek için çalışma arkadaşının canına okumaktır kirli olan...
Tabi kolay değildir ilerlemek o yollarda. Farklılığa tahammüldür çünkü özgürlük. O bilindik mahalleyi, zamanın büyük kısmının geçtiği yeri terk etmek, karşı mahalleye geçebilmeyi göze almaktır. Taşlanma ihtimalini göze almak, hatta taşlanmaya razı olmaktır. Özgürlük belirsizliğin içine dalmaktır. Darbelerin getirdiği acılarla büyümek...
Selam Ata kızı. Evet insan diğer canlılardan farklı olarak kendine tutunacak zihinsel bir dal, bir dayanak arar. Bu onu hem motive eder hem grubun diğer fertlerine bağlar hem de yaşamı daha yaşanılır kılar. Hayvanlarda buna gerek yoktur çünkü hayvan sadece hayatta kalma ve çoğalma dürtüleri ile hareket eder. İnsan için bu ikisi yetersiz kalmıştır çünkü zihin sayısız sorular sorar.Tatmin olmak ister insan zihnen. Mitolojiler başlangıçta bu ihtiyacı karşılamıştır. Acımasız doğa karşısında insan kendi zayıflığını birtakım anlatılar geliştirerek aşmaya çalışmış, hem de bu şekilde önünü görerek yürüyebileceği bir yol inşa etmiştir. Son üç asırdır bilimin ve nesnelliğin zaferi ile eski anlatılar çökmüştür. Bireyselleşme ön plana çıkmış ve bu da insanın anlam krizlerini derinleştirmiştir. Bu krizleri aşmak, yere sağlam basmak için insanın kendi hayatının sorumluluğunu sırtlanması, özdisiplin ve farkındalık geliştirerek yola devam etmesi gerekir. Bu arada bana Engin diyebilirsin. Saygılar. İyi günler.
Sayın Ata kızı, insan yapısı ya da beyin gelişiminin geldiği nokta gereği anlam arar durur lakin hayatın sunabileceği bir anlam ya da anlamlar seti yoktur. Hayatın bize bu şekilde bir vaadi ya da borcu da yoktur. Bu yüzden insan, varoluşçuların dediği gibi kendi hayatının kurucu öznesi olmalıdır. Yaşamı sürdürmenin başka yolu yoktur. Hayatın oluşturduğu o içsel boşlukların asla ortadan kaybolmayacağını fark etmek ve bu farkındalığa rağmen yürümek bir güç gösterisidir. Tıpkı Sisifos'un o kayayı ısrarla dağın tepesine çıkarmaya çalışması gibi. Kayanın, dağın diğer tarafından aşağı yuvarlanacağını bile bile devam etmenin de bir güzelliği var.
Kısıtlılıktan kurtulan, tabuları yıkan, isyan eden kişinin kendi kendine, isteyerek ya da istemeyerek yeni kısıtlılıklar yaratması kaçınılmazdır. Sonsuz özgürlük ya da sonsuz iktidarsızlık yoktur çünkü kırılması gereken her kalıbın ardından yeni kalıpların yükseldiği görülür. İzleri silmek isteyenler gökten zembille inmezler. Hiçbir şeye el sürmeden öylece de çekip gidemezler. Kendi izlerini bırakınca yeni bir karanlık, yeni bir pranga ve yeni robotik zihinleri de peşlerinden sürüklerler.
Bilimsel araştırmaların giderek daha yüksek maliyetli olduğu açıktır. Bu yüzden bu konuda kamudan özel sektöre bir kayış vardır. Abd’de AR-GE çalışmalarının sadece beşte biri devlet tarafından karşılanmaktadır. Özel şirketler, büyük korporasyonlar belli ki bilimsel araştırmalarda gücü elinde bulundurmaktadır. Hal böyle olunca kamu yararı ya da kamu sağlığındansa şirket karlılığı ön plana çıkacaktır. Bakalım önümüzdeki yıllar neler getirecek!
İncilde ve diğer kitaplarda yazan o eski sefalet, asırlar geçmesine rağmen bugün de hala Londra’da sürmekteydi. Değişen hiçbir şey olmamıştı. Yatarken göğsünde sıçanlar geziniyordu kimilerinin. (Jack London-Demir ökçe)
Düşünmenin eylem karşısında hastalıklı bir zayıflık olarak görünmesinin bir nedeni vardı.
Anlam, amaç ve araç kavramları birbirine girmiş durumda 21.asırda. Araçlar birilerinin amacı olmuş. Dünya artık pek kurak! Anlam ise gökteki yıldız kadar uzak. Mezara gireceğini unutanlar için hayatın her anı olmuş başka bir tuzak!
İşçi olmak kötü bir şey değildir. Ezberletilen işçi zihniyeti ve davranışları kötüdür. Yukardakilerin gözüne girmek için çalışma arkadaşının canına okumaktır kirli olan...
Toplumsal özgürlük ise üretim alanlarını en iyi şekilde organize ederek mümkün olur.
Tabi kolay değildir ilerlemek o yollarda. Farklılığa tahammüldür çünkü özgürlük. O bilindik mahalleyi, zamanın büyük kısmının geçtiği yeri terk etmek, karşı mahalleye geçebilmeyi göze almaktır. Taşlanma ihtimalini göze almak, hatta taşlanmaya razı olmaktır. Özgürlük belirsizliğin içine dalmaktır. Darbelerin getirdiği acılarla büyümek...
Selam Ata kızı. Evet insan diğer canlılardan farklı olarak kendine tutunacak zihinsel bir dal, bir dayanak arar. Bu onu hem motive eder hem grubun diğer fertlerine bağlar hem de yaşamı daha yaşanılır kılar. Hayvanlarda buna gerek yoktur çünkü hayvan sadece hayatta kalma ve çoğalma dürtüleri ile hareket eder. İnsan için bu ikisi yetersiz kalmıştır çünkü zihin sayısız sorular sorar.Tatmin olmak ister insan zihnen. Mitolojiler başlangıçta bu ihtiyacı karşılamıştır. Acımasız doğa karşısında insan kendi zayıflığını birtakım anlatılar geliştirerek aşmaya çalışmış, hem de bu şekilde önünü görerek yürüyebileceği bir yol inşa etmiştir. Son üç asırdır bilimin ve nesnelliğin zaferi ile eski anlatılar çökmüştür. Bireyselleşme ön plana çıkmış ve bu da insanın anlam krizlerini derinleştirmiştir. Bu krizleri aşmak, yere sağlam basmak için insanın kendi hayatının sorumluluğunu sırtlanması, özdisiplin ve farkındalık geliştirerek yola devam etmesi gerekir. Bu arada bana Engin diyebilirsin. Saygılar. İyi günler.
Sayın Ata kızı, insan yapısı ya da beyin gelişiminin geldiği nokta gereği anlam arar durur lakin hayatın sunabileceği bir anlam ya da anlamlar seti yoktur. Hayatın bize bu şekilde bir vaadi ya da borcu da yoktur. Bu yüzden insan, varoluşçuların dediği gibi kendi hayatının kurucu öznesi olmalıdır. Yaşamı sürdürmenin başka yolu yoktur. Hayatın oluşturduğu o içsel boşlukların asla ortadan kaybolmayacağını fark etmek ve bu farkındalığa rağmen yürümek bir güç gösterisidir. Tıpkı Sisifos'un o kayayı ısrarla dağın tepesine çıkarmaya çalışması gibi. Kayanın, dağın diğer tarafından aşağı yuvarlanacağını bile bile devam etmenin de bir güzelliği var.
Kısıtlılıktan kurtulan, tabuları yıkan, isyan eden kişinin kendi kendine, isteyerek ya da istemeyerek yeni kısıtlılıklar yaratması kaçınılmazdır. Sonsuz özgürlük ya da sonsuz iktidarsızlık yoktur çünkü kırılması gereken her kalıbın ardından yeni kalıpların yükseldiği görülür. İzleri silmek isteyenler gökten zembille inmezler. Hiçbir şeye el sürmeden öylece de çekip gidemezler. Kendi izlerini bırakınca yeni bir karanlık, yeni bir pranga ve yeni robotik zihinleri de peşlerinden sürüklerler.
Bilimsel araştırmaların giderek daha yüksek maliyetli olduğu açıktır. Bu yüzden bu konuda kamudan özel sektöre bir kayış vardır. Abd’de AR-GE çalışmalarının sadece beşte biri devlet tarafından karşılanmaktadır. Özel şirketler, büyük korporasyonlar belli ki bilimsel araştırmalarda gücü elinde bulundurmaktadır. Hal böyle olunca kamu yararı ya da kamu sağlığındansa şirket karlılığı ön plana çıkacaktır. Bakalım önümüzdeki yıllar neler getirecek!
İncilde ve diğer kitaplarda yazan o eski sefalet, asırlar geçmesine rağmen bugün de hala Londra’da sürmekteydi. Değişen hiçbir şey olmamıştı. Yatarken göğsünde sıçanlar geziniyordu kimilerinin. (Jack London-Demir ökçe)