Nasıl başlasam acaba, bu kutsal yazının ilk sözlerine? “ Gözleri desem mesela, hangi denizci cesaret edebilir o engin okyanusta kaybolmaya? Hele çatınca o kaşlarını, deli dalgalar dövmeye başlar ya insanın o kıyılarını işte o zaman çivi gibi çakılıp kalırsın olduğun yere.
Hani yağmur sonrası soğuktan titreyen serçe misali, yerlerde sürünürcesine...’’
Ben sana rast gelmeden önce ayaklarımı kauçuklarla sarardım zarar almamaları için.
Senin yollarına rast gelince taşlar pamuk yumuşaklığına dönüştüler, diyor Erdem için Sıla.
biliyoruz ki sevgilerini avuçlarının içinde saf ve temiz koruyan Erdem gibi Adamlar, Sila gibi rağmene rağmen başaranlar var, Hepsine selâm ile teşekkürler.
Ne vakit orkideli şehirler yorsa insanı, arka kapıdan çocukluğuna kavuşuyor olgunluk. Soğuk odalarda, pamuk yorganların altından, odun sobasında pişen ekmek ve portakal kabuklu ıhlamur çayı kokusu ile uyanışlara... “Günaydın Diyebilmek Adına”
Annemler gitti biz kaldık yine seninle birlikte, kalbimin çırpınışlarını anlamasınlar diye, yerlerin tüm tozunu aldım. Anneme kalsa bugün pek marifetliydim. Bir odanın içinde ki eşyaların ne kadar yeri değişebilirse o kadar değiştirdim. Ama kalbimde ki bu hissi hiçbir şey uzaklaştıramıyordu yerinden. Yüzümü sakladığım yerden kaldırmıyordum ama görüyordum yüzüme baktıklarını.
İnsan kalbinin çırpınışlarını nasıl saklar bilmiyordum. Kalbime mıh gibi çakıldığından beri bir yere gitmiyordu, ADIN… Sesini duymak için can atıyordum............
Ben şimdi dumanlı dağların tepesinde Bekliyorum tayini başka göklere çıkmış kuşları Adres soruyor kırmızı etekli kız bir çobana Saçlarına papatyadan yaptığı tacıyla Bu kuşlar neden giderler anlamıyorum
İçimde sürekli mesaisi olan inşaat işçileri barındıran biriyim.
Oysa bilirim ki mimarlarım, mühendislerim şahane yapılar kurabilecek kapasitededirler.
Emek verilmiş betonlar kurumasın diye gözyaşlarıyla sulanmıştır; binanın, korunağı olan, çatıya tam sıra geldiğinde, göğüs kafeslerinin içinde kalbi olmayanlar tarafından yeniden yıkılmıştır.
gece yeşil, rüzgâr akasyalara geldiğini söylüyor, yağmur yağıyor gürültülü Karadeniz gibi, avuçlarım da bir kupa salep, tarçın kokusu, toprak kokusuyla yarış halinde. senin kokunun galip geleceğini bilmiyor şapşallar.
Nasıl başlasam acaba,
bu kutsal yazının ilk sözlerine?
“ Gözleri desem mesela, hangi denizci cesaret edebilir o engin okyanusta kaybolmaya? Hele çatınca o kaşlarını, deli dalgalar dövmeye başlar ya insanın o kıyılarını işte o zaman çivi gibi çakılıp kalırsın olduğun yere.
Hani yağmur sonrası soğuktan titreyen serçe misali, yerlerde sürünürcesine...’’
,, Avluda Yürüyen Gölgeler, Roman'ından "
?si=rpXsUg6ZrfLKvhxq
Ben sana rast gelmeden önce ayaklarımı kauçuklarla sarardım zarar almamaları için.
Senin yollarına rast gelince taşlar pamuk yumuşaklığına dönüştüler, diyor Erdem için Sıla.
biliyoruz ki sevgilerini avuçlarının içinde saf ve temiz koruyan Erdem gibi Adamlar, Sila gibi rağmene rağmen başaranlar var, Hepsine selâm ile teşekkürler.
Avluda Yürüyen Gölgeler, Romanı
Ne vakit orkideli şehirler yorsa insanı, arka kapıdan çocukluğuna
kavuşuyor olgunluk.
Soğuk odalarda, pamuk yorganların altından, odun sobasında
pişen ekmek ve portakal kabuklu ıhlamur çayı kokusu ile uyanışlara...
“Günaydın Diyebilmek Adına”
,, Avluda Yürüyen Gölgeler, Roman "
Annemler gitti biz kaldık yine seninle birlikte, kalbimin çırpınışlarını anlamasınlar diye, yerlerin tüm tozunu aldım. Anneme kalsa bugün pek marifetliydim. Bir odanın içinde ki eşyaların ne kadar yeri değişebilirse o kadar değiştirdim. Ama kalbimde ki bu hissi hiçbir şey uzaklaştıramıyordu yerinden. Yüzümü sakladığım yerden kaldırmıyordum ama görüyordum yüzüme baktıklarını.
İnsan kalbinin çırpınışlarını nasıl saklar bilmiyordum. Kalbime mıh gibi çakıldığından beri bir yere gitmiyordu, ADIN… Sesini duymak için can atıyordum............
,, Avluda Yürüyen Gölgeler, Roman ''
Ben şimdi dumanlı dağların tepesinde
Bekliyorum tayini başka göklere çıkmış kuşları
Adres soruyor kırmızı etekli kız bir çobana
Saçlarına papatyadan yaptığı tacıyla
Bu kuşlar neden giderler anlamıyorum
İçimde sürekli mesaisi olan inşaat işçileri barındıran biriyim.
Oysa bilirim ki mimarlarım, mühendislerim şahane yapılar kurabilecek kapasitededirler.
Emek verilmiş betonlar kurumasın diye gözyaşlarıyla sulanmıştır; binanın, korunağı olan, çatıya tam sıra geldiğinde, göğüs kafeslerinin içinde kalbi olmayanlar tarafından yeniden yıkılmıştır.
,, Avluda Yürüyen Gölgeler, Roman ''
gece yeşil, rüzgâr akasyalara geldiğini söylüyor, yağmur yağıyor gürültülü Karadeniz gibi,
avuçlarım da bir kupa salep, tarçın kokusu, toprak kokusuyla yarış halinde. senin kokunun galip geleceğini bilmiyor şapşallar.
?si=426-QOK3cPvHes-R
?si=5DT-z7caF3rAvYVj
seninle aynı kitapları okumasak da olur, okuduğun dünyayı bana anlatır mıısn
gün ışıkları üzerimizden geçerken sağlık versin, kapandığın da ise battaniyesi çatı olsun evsizlere, kimsesizlere ve tüm canlılara.
sevginin tasarruf sayılmadığı ve geleceği büyüten insanlara şükürler olsun .
******
https://youtube.com/shorts/6pJ5K78HeYs?si=zuDn7kEMiHi39X1m
seni düşünmek;
kafamın ve yüreğimin en tatlı, en heyecanlı meşgalesidir.
Nazım Hikmet.
https://www.youtube.com/shorts/XDFy0xdar78