kendine özgü bir yürüyüştür
tümceden anlama varmak
buluttan çağlayana
daldan
ormanı sarmalayan dağa
bilmese
tanımasa da kendini
bir deprem aşk sözcüğü
her titreşimde yara kanatan
sorar mı bir ağaç
tomura durduğunda “neden” sorusunu
“biz” olunca açıyor çiçekler demek ki
onlar açtığında mı “biz” olunuyor yoksa?
melekler kadar sessiz
çıkış izni olmayan bir oyun bu
kazanmakla
kaybetmek arası
ikili direnç
kuru bir tütünüz acıya
şiir
alıcı kuşu sözün
gevrek bir ötüş ardında gizleniyor
ardıç sürüsü
-Sevgili Kemal Tetik’in ardından Nefise’ye…*
vazgeç
kısa
uzun
ömür biçmekten
Günlerdir ayaktayım. Yaşamın sıradan gereklerinden biriyle uğraşmaktan bitap düşmüş durumda, sabahları bir fincan kahve ve vitamin hapıyla güne başlıyor; saatler geceye doğru ilerlediğinde ise akşamı nerede ve nasıl ettiğimi pek anlamaksızın kendimi yatağa zor atıyorum. Evin orasında burasında inşaat ve tadilat sürüp gidiyor. Manzara adeta şaka gibi. Otuz altı yıllık birikim bir odadan diğerine taşınıp duruyor. Öyle bir an geliyor ki ev, evden çok tımarhaneye benziyor. Günlük yaşamın sürdürüldüğü normal bir apartman dairesi olmanın ötesinde bir anlamda yıllarca müzik stüdyosu, resim atölyesi ve amatör bir yazarın çalışma mekanı olarak hizmet vermiş olan bu alan son günlerde tam teçhizatlı birlikleriyle üzerime yürüyen bir orduya dönüşüyor…
Her saniye boşaltılacak ve yerleştirilecek bir çekmece; yıkanacak bir perde veya silinerek ayıklanacak kütüphaneler dolusu dergi ve kitap beni bekliyor. Ev hanımlarının yakından tanıdığı bir tür panik duygusu yaşadığım anlar da olmuyor değil doğrusu.
“Ustalara çay ya da kahve yapmam gerekiyor. Olmaz ki! Ocağın üstünde çalışıyorlar. Meyve suyu veya kola mı versem acaba? Ama nasıl? Buzdolapları naylonlarla kaplı iken mi? ..” Beynimde böyle düşünceler dans ederken, bu evde her an bir şeyler iptal olabiliyor. Fayansçılar suyu veya elektriği kesebiliyorlar. Aradığım nesne her ne ise, onun yerini biliyor ama önüme dikilen engeller yüzünden bir türlü ulaşamıyorum. Bu tuvalete girilmiyor; şu odaya adım atılmıyor, vs. vs…
okusun biri beni
ya da
ağıt yaksın ardımdan
kim ki kuşandı zırhını
yaş dökmüyor artık
......saçlarımdan
......suçlu olduğu ispatlanmış şiirler dökülüyor
......(Ziya Alpay)
boş!
yalınayaklığın sancısı
ve anlatamadıklarımız
çigan bir tırmanış yalnızlık beleninde
yaşamak lazımmış!
ölümü tanımak
Sevda Kenti'nin Öyküsü’nü dinlemek ister misin?
İstersen son şiirime bir göz at… Sevgilerle.
şiirinizde yorgun ve sarhoş bir yaprak gördüm onu aldım ırgat'a verdim...
bu sitede ender şiir yazanlardansınız..
saygı sevgi