(Lübnan Saldırısı sırasında)
50 derecede kış!
Ölüme de yaşam kadar yakın durmak gerektiğini düşünmüşümdür hep. Ölüm zamanla kabullenilebiliyor ama kanıksamayı ve vurdumduymazlığı anlayamıyorum bir türlü. Ölümü renkli camlardan bir Hollywood yapımı gibi izleyip sonra da hiç bir şey yokmuşçasına 'hayattan keyif almayı' anlayamıyorum. Baudrillard 'ın 'hipergerçek'i bu olsa gerek... Telefonları açmak istemiyorum artık; posta kutularını da... İnsanoğlu bir tuhaf olmuş. Sınırlı sayıda sözcükle konuştukları yetmezmiş gibi sınırlı sayıda düşünce, sınırlı sayıda duyguyla yaşıyorlar. İlk duyduğum cümle 'tatile gitmediniz mi? ' sorusu.
efkârın gergefinde dokunur nakışlar
billurlaşır söz
suyun yorgun teninde
“gönle ulaşmanın tarihidir insanınki”
der feylesof*
…sadakora dönüştüğünde dil…
iç bohçalarımız ağlıyor şimdi
sedef kakmalı sandıklarda
soyunduk kâinat boyu
giyindik cüce!
gündüzü yolcu ediyor “K”
bu yüzdendir
ateşlenmesi geceleri
gizemdir karanlık birilerine
aynaya düşen akistir
izin versem
yüzüme dokunsa köpeğim
gönle azanın
efendisi olmak gibi
ki boğulmasın kalbim
alış kendine
sev yüreğindeki ejderi
adına 'hasret' dedikleri
her zaman kudurmaz acı
sinsi bir kurt kimi gün
birileri dolanıyor ortalıkta
kimini görür göz
kimini….
işte öyle!
hikâyenin şedit yüzü
güneşe bakıyor yine
Mu’da aklanıyor
en çıplak hali ruhun
her an
Bölgemizdeki sorunlar yeterince ciddiydi zaten. Yıllardır kanayan Kıbrıs sorunsalı, Filistin-İsrail çıkmazı; topraklarımızda yuvalanan, dışarıdan beslenen dipsiz terör ve burnumuzun dibinde göz göre göre desteklenen yapılanma hareketleri konusunda en ufak bir ilerleme kaydedememişken; ayrıca dört bir yanımız ateşle çevriliyken başımıza bir de Irak derdi sarıldı. Her zamanki gibi katlanmaya, yeniden kurulmakta olan dünya dengelere uyum sağlamaya çalıştık.
Üzülerek söylüyorum; bize dayatılan koşulları sorgusuz sualsiz kabullendik. Üstelik susarak her şeyin yolunda gideceğini düşünen yöneticiler seçmiştik kendimize. Kapı komşumuz İran tüm dünyaya tek başına kafa tutarken basit bir sınır ötesi harekâtını dahi göze alamadık. “İcazet alma” anlayışıyla her geçen gün bölgedeki üstünlüğümüzü biraz daha yitiriyorduk. Ebu Garip, Guantanamo, Samarra, Felluce, Gazze ve daha niceleri yanıyor, yıkılıyor, telef oluyordu. Ve biz susuyorduk…
Bu ülkenin aydınları, AB’ye alkış tutmaktan, kilitli kapılar önünde kendilerini aşağılatırken mazoşistçe bir haz duymaktan ve birilerine Nobel ödülü yollarını açmaktan başka ne işe yarıyor Allah aşkınıza!
- sevgili annemin ardından…
tuz kurusu buğudan
sofra kuruyor bulutlar
nehirler hâlâ gümüş
Sevda Kenti'nin Öyküsü’nü dinlemek ister misin?
İstersen son şiirime bir göz at… Sevgilerle.
şiirinizde yorgun ve sarhoş bir yaprak gördüm onu aldım ırgat'a verdim...
bu sitede ender şiir yazanlardansınız..
saygı sevgi