On dördüne doğmuş göğümde ay var
Lalim ne söylesin sevgim ezeli
Son mevsim bin çiçek açmış Nevbahar
Anadolu’m söyler mehter gazeli
Benden olsun diyeceğim güller soldu çoktan
Aşktan sözlerimi yok ettim
Harcadıkça her şeyden yoksun bol keseden
Bize düştü yine (ç)ağrısı
Cancağızım… Bekleme ilham perisi gelmeyecek
Zaman artık o zaman değil
Ben bir öğrenciyim sizler öğretmen
Hangi dersi alıp, nasıl seveyim
Yaramazlık etsem, sözdür affetmen
İşlenecek iplik, ham bez yayayım
Karanlığa ışık, açmış gülüyle
Gökyüzünü kucaklayan koca güzel nehir
Akarsın… Gizemli bilinmezliklere derin
Çok denklemli, çözümü güç coğrafyaya
Rengin dahi benzer nice gözyaşına
Oysa sana bakmak güzel bir düşse eğer
Düşüne yorduğun dünyana doğdum
Düşe kalka yürür bir gün koşarım
Aslan sütü içtim hevesim boğdum
Serap çöllerinde sürgün yaşarım
Sıratı merdiven çıkmak gerekir
Girdaplı denizlerin derinliği kasırga
Aşk mıdır fırtınalı cengi açar gözlerin
Kâinatın Tanrısı bu ozanı esirge
Dağ çiçeği nevruzu rengi saçar gözlerin
Dillere destan güzelliğindir hak
Ruhumu dalgalandıran ey özgür kadın
Boğulurum bakışları girdaplarınla
Tufanlı esinti dalgalısın çok!
Kurbanı bağımlısıyım ruh hallerinin
Yatır kollarına sev… Her şeyden çok.
Sevgi besleyerek yürüdük
Unutmadık hiç uzun yollarda
Bazen şaşırıp kaybolduk
Bulup hatırladık tekrar anılarda
Nice temiz duygular ektik
Düzelecek her şey bir gün
Umudunu aşıla yeniden
Güneşin sabaha doğuşunu
Yaşanacak günü müjdeleyen
Horozun başı kesilse de
Anaç tavuğun kuluçkasında
Yaşarız baharları kumrular gibi
Kıskanç dağlar neden geçit vermezsin?
Daracık vadilerine sızar aşarım
Kalemimden düşen ey acı ıstırabım
Ağlayan ulu ağaç çınarın var
Derin kazar mezarını aşkın.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!