Sen,
Kazmasına bir yüreği tutar gibi sarılan
Yeraltından güneş ışığı çıkartan madenci
Sen,
İşlediği çelikten yapılan bıçak
Sırtına saplanan çelik ustası,
Hayatın nizamiye kapısından
Çok oldu geçeli,
Kendimi bildim bileli
Her birimiz
İkinci sınıf bir dünyada
İtaatkar bir sıra neferi
Bir kavşağa vardı ömrüm
Aşınmış yolları bırakarak arkasında
Her karışında bir dost yüzü kaldı
Her karışında bir o kadar ihanet
Kusursuz değildi hiç kimse
Bir sabah
Çok erken gideceğim
İstanbul en derin uykusundayken
Duymayacaksınız ayak seslerimi hiçbiriniz.
“Gitme” diye seslenecek ardımdan annem
Neden örttünüz beyaz örtüleri
Şiirimin üstüne,
Şimdi ruhsuz beton yığınları arasında ezilmekte bedenim
Gel benim heyecanım
Sensiz özgürlükten bahsetmek bile zindan bana
Gördüm toprakta karaltıyı
Duydum dizlerimde
İğrenç sızısını güneşsizliğimin.
Çölleşen göğsüm
Yağmura hasret nicedir.
Değiştim bende yeryüzü gibi
Cüzdanımda para yerine şiir taşıyorum artık
İnsanların şiirlerini
Ağlayan insanların şiirlerini
Bir gün insanlar gülebilsin diye ağlayan insanların şiirlerini
Sevdalanmak yok benim şiirlerimde
Çocukluk arkadaşım H.Cihat DURGUN'a,
GEÇEN YILLAR
Çocukluğumuzda top oynayıp koştuğumuz çimler şimdi neredeler?
Umudum var yarına dair
Çünkü biliyorum ki güneş yarında doğacak,
Bir çocuk doğacak yarın,
Yine insanlar işe gidecekler yarınları için,
Umutları için,
Ve yine birileri ölecek umutlarıyla...
Yazdıktan sonra anlamını bulan şiirler gibi hayatım
Gerçek olunca şaşırdığım düş
Mart sonunda yağan kar
Ve zamansız soğuğa direnen çiçekler gibi
Hiçbir zaman gelmeyecek olsa da
Bu harika şiirleri yazdıran güzel ve cesur yüreğinize selam olsun, sevgili Melih.
Şiirlerinizle tanışmama vesile olan sevgili Eylem Barış ve Cansın Ünver'e teşekkürü bir borç bilirim.
Sevgilerimle