İçinde ölümlerin olmadığı sıradan hayat hikayeleri bile ağlatmaya yetiyor artık beni. Bir çocuğun avcunda sımsıkı tuttuğu bozuk para, yol kenarındaki adamın sekiz köşe kasketi, cenaze arabasının arkasında boş duran tabut kapağı.
Ey erken büyümüş çocuk, şairliğinle sınanması da varmış şu hayatta yüreğinin. Oysa ne gereği vardı bir anne kediyi, kendisine atılan yemek artığının son parçasını yavrularına taşırken görmenin.
Ben de neşeli şarkılar söylemek isterdim sizler gibi, hepiniz gibi sıradan sevinçlerim olsun isterdim, kederlenince sabahlara kadar içmek ve unutup evimin yolunu ucuz bir otel odasında sabahlamak...
Bazen kapatmak istiyorum gözlerimi görmemek için toprağa dökülen kanın siyaha boyanışını. Ama ne çare, ne zaman yumsam gözlerimi göğsünün üzerinde kızıl bir çiçek gibi açılmış yarasıyla bir bebek...
Bazen tıkamak istiyorum kulaklarımı duymamak için gökyüzünü dağlayan çığlıklarınızı. Ama ne çare,bir bebeğin ağla(ma) yışı boğuyor bütün çığlıkları.
Mutlu günleri anlat diyorsunuz bana sürekli. Oysa bilmiyorsunuz ki acılarınızın mirasıyım ben.
Gülüyorsam bugün
Mutlu olduğumdan değildir
Bu gülüş acılara inat
Avazım çıktığı kadar bağırıyorsam bugün
Dişlerimi sıkıp,
Ilık su ve bayatlamış ekmek tadında hayat
Biriktirip de söyleyemediklerim gibi
Çok özleyip de yaşayamadıklarım gibi
Korkusuz gözlerle bakabilirim artık her şeye
Kırılacak yeri kalmadı kalbimin diğer zulümlere
Bir gün gideceğim mutlaka
Bir ıhlamur ağacının kokusunun
Ya da bir klarnet sesinin ardına düşüp
O gün düşme sakın peşime ey İstanbul bakışlı kız
Senin martıların var bu şehirde
Ne kadar kaçarsan kaç
Gelir bulur seni kayıp zamanların rüzgarı
Sen kavga mevsiminin çocuğusun
En gerçek türküyü yazmaktır senin işin
Nereye saklanırsan saklan
Uzanıyorum koltukta
Mum ışığı bakıyor bana
Uzadıkça uzuyor ateşi
Ben olduğum yerde duruyorum öylece
Bir saz çalsa şimdi
Bir türkü söylesek mum ışığında
I.
Çatlamaz mı bu gece bu yürek
Fırlayıp göğüs kafesinden
Hürriyetini istemez mi bu gece
Alıp başını gitmez istemez mi uzak denizlere
Anlatmak istedim insanlara
Güzelliğini,
Sevgiyle yaratılan her şeyin,
Erdemini
Paylaşmanın bir sevgiyi,
Yağma artık yağmur
Yeter artık yağma bu şehre
Sularınla temizlenmez bu şehir
Öylesine kirliyken insanları
Bir isyan dalgası gibi
Kederli bir sevdadır halk
Sen onun için kanatırken genç ömrünü
Yarana tütün yerine tuz basandır…
2008
Bu harika şiirleri yazdıran güzel ve cesur yüreğinize selam olsun, sevgili Melih.
Şiirlerinizle tanışmama vesile olan sevgili Eylem Barış ve Cansın Ünver'e teşekkürü bir borç bilirim.
Sevgilerimle