Hayattan yana durmak için
Aykırı olduk çağımıza
Sevgisizlik çağında
Aşık yüreklerimizle...
En tehlikeli kitapları okuduk
Hep bir 'sen' var
Düşlerimizde
Gülüşlerimizde...
Hep bir 'sen' var
'Sen'in olmadığın gecelerde bile
Hainler ararken etrafınızda
Farkına varamadınız
Kendi yüreğinizdeki ihanetin
Oysa kanlı bıçağıyla
Gezinip dururdu ardınızca
Hayat;
Yüzlerce yıl yaşansa da bırakıp gidilemeyecek kadar değerli,
Bütün yaşanılanların tek kalemde, tek nefeste silip atılabileceği kadar anlamsız,
Sevinçlerin ve heyecanların sığdırılamayacağı kadar kısa,
Bitmek tükenmek bilmeyen kederlerin kadar uzun,
Yeni doğmuş bebeğin ağlayışı gibi genç
Geç öğrendik
Ağlamanın ayıp olmadığını
İçimize akıttığımız yağmurlarda
Kaç ceylan boğuldu
Kaç deniz tuzsuz kaldı
Kaç çığ büyüttük yamaçlarımızda
Güzel atlar diyarından geçiyorum
Başı beyaz köpüklü dağlar arasından.
Otobüsümün penceresinde
Oyuncak bir şehir
Hani o “çocukluk günleri”nden kalma
Halen çok yakışıklı
Devrimin gülen fotoğrafları duvarlarımızda
Ve siz halen çok
Çirkinsiniz…
Eski bir yoldaş tanırdım
Bir devrimci gibi aşık olamaz hiç kimse derdi
Kimse onun gibi koklayamaz çiçeği dalında
Ve onun gibi yürüyemez bir yüreğin çıkmazında
Kimse onun anladığını anlayamaz okuduğu öyküden
Sığdıramaz dinlediği şarkının her notasına
(Güray’a)
Eski dostum,
Bu ilk ve son mektubum sana. Tam yedi yıl geçti son görüşmemizden bu yana. Nasıl yan yana getirilir merhaba ve hoşçakal sözcükleri.
Eski limanda bir vapur eskir
Bir zamanlar aşkları eskiten
Hasret bitiren dalgalardan uzak
Bekler
Hiçbir şairin
Yanaklarını okşamadığı ıssızlıkta
Bu harika şiirleri yazdıran güzel ve cesur yüreğinize selam olsun, sevgili Melih.
Şiirlerinizle tanışmama vesile olan sevgili Eylem Barış ve Cansın Ünver'e teşekkürü bir borç bilirim.
Sevgilerimle