Güzel annem,
.......Birkaç gün sonra iki ayımı tamamlayacağım burada. Havalar öyle sıcak ki bu günlerde. Geldiğim günden bu yana bir damla yağmur düşmedi toprağa. Ve ben hiçbir zaman buradaki kadar kızgın görmemiştim güneşi.
.......Ancak ne kadar kinini kusar gibi yakıyor olsa da tenimizi kimse güneşin batmasını istemiyor.Buradaki herkes geceden korkuyor anne, tıpkı karanlıktan korkan çocuklar gibi. Çünkü buranın geceleri büyük şehirlerdeki parıltılı gecelere hiç benzemiyor. Alabildiğine uzanan dağlarda, alabildiğine karanlık, çok uzaklarda tek tük yanan ışıklar ve ufak bir ses bölmeye yetiyor bıçak sırtında uyunan uykuları.
.......Herkes sorular soruyor kendine sürekli. Neden ben, neden bir başkası değil? Ben de soruyordum bu soruyu kendime ilk zamanlarda. Ama alışmak; olmuş olanı kabullenmek bir anlamda. Bizim yerimizde olmasını istediklerimizde soracaklardı bu soruyu elbet kendilerine. Yani anlayacağın güzel annem hasretin üç beş nöbetini tutmak bize düştü sürekli kanamakta olan ülkemde.
.......Her an daha da çok özlüyorum şehrimi ve sizleri. Deniz kokusu hala burnumda. Hala duyar gibi oluyorum gökyüzünde martı çığlıklarını.
Merhaba güzel annem,
.......En son mektubumda artık buradaki hayata alıştığımı anlatmıştım. İnsan her şeye alışıyor ama hasrete alışılmıyor nedense bir türlü. Daha öncede ayrı kaldığım zamanlar oldu sizlerden ve tüm sevdiklerimden ama inan ki hiç böyle olmamıştım ben hiçbir ayrılıkta..
.......En son konuştuğumuzda sen hala benim küçük oğlumsun demiştin ya bana. Neden büyümez çocuklar anne babalarının gözünde hiç? Bunu baba olduğum zaman öğreneceğim sanırım.
.......Aslında korkmuyor da değilim büyümekten. Sebebini bilmediğim bir çocuk kalma isteği var içimde, olup bitene hep beş yaşında bir çocuğun gözlerinden bakabilmek, acılardan bile küçük mutluluklar çıkartabilmek payıma. Ve hala yaslayabilmek istiyorum hayatın karabasan gibi üzerime geldiği gecelerde yorgun başımı omzuna.
.......Güzel annem ne kadar büyüsem de bilmeni isterim ki ben koynunda uyuyan o çocuk yüzüyüm hala. Gözlerim beş yaşında. İnan bana acılar yüreğimi büyüttü sadece ama beni asla.
Kahkahalarla gülen yüzüm
Kar toplayan güneş soğukluğudur
Yağmaya başlar ansızın
Anlayamazsın
Her yara kendi bedeninde sızlar çünkü
Kışı yaza çevirebilir mi aşk
Ağustosta yüreğimize kar yağdırdığı gibi? ..
Hala sırılsıklam geziniyorum
Aşkına ıslandığım bulutun sevdasına
Beynimin sabah tazeliğini
Belki kar yağmasaydı
Şiir yazmazdım bu gece sana
Yüreğimin ardına saklanıp
Gizli gizli ağlamazdım
Dışım toprak ve durgun bir deniz kadar sakin
Bize en berbat şarkıları sevdiren
Keşfedilmemiş kederlerin
Koynundan çıkıp geldim
Ben ve çıplaklığım
Tam da yürürlükten kaldırılmışken bütün sevmelerim
Tam da herkes vazgeçmişken ölesiye aşık olmaktan
.....Soruları yanıtlayamasak da düşünmek varolmaya yetiyor. Kaybettiği yerde çözüyor insan, beynini yıllarca kemiren karanlığın sırrını. Ya bir ömrün son gününde, ya da bir başlangıcın ilk günü. Bütün merak ettiklerin özünde saklı aslında, sözünde saklı aydınlığa çıkacak olan zifiri karanlık gece.
......Mutlaka cevaplanır birgün aklına takılıp kalan sorular. Yeter ki sor sen en güzelini, yeter ki geç kalınmamış olsun, yeter ki batmamış olsun güneş, yeter ki bitmemiş olsun umut...
......At üzerinden pas tutmuş geçmişi. Sonsuz mavisini sunuyor sana bak kapının ardındaki gökyüzü. Yanıbaşında milyonlarca nefes, milyonlarca kalp çarpıntısı…
Kendimi vurdum yine bu akşam
Bilmezlerdi nasıl kanadığımı
Oysa yaratan da bendim o aşkı
Tütün yerine tuz basan da
Açık kalmış yaralarıma
Yalnızlıkların kesiştiği uzak bir yolda
Karşılaştık ilk defa
Biraz tedirgin
Ve biraz yabancı
İlk defa görüyor olsam da
Tanıyordum seni asırlardan beri
Yüzerken uçsuz bucaksız imgeler denizinde
Kollarıma değer milyonlarca balık
Yosun kokar avuçlarımdaki çizgiler
Sensizlik kaçar genzime her hece
Nefessiz kalırım
Uzun bir sessizlik olurum
Bu harika şiirleri yazdıran güzel ve cesur yüreğinize selam olsun, sevgili Melih.
Şiirlerinizle tanışmama vesile olan sevgili Eylem Barış ve Cansın Ünver'e teşekkürü bir borç bilirim.
Sevgilerimle