Rengarenk yaşıyoruz
Mavi tulumlu adamlar
(belki denize dalıp uzun uzun, hiç iç geçirmemişlerdi)
Üç kuruşa yıkıyorlar kirlenmiş ölülerimizi
İnfazlar sarıyor moraran boynumu bir kolye gibi
Özlüyorum seni ey yaşamak
Özlüyorum seni
Dur durak bilmeksizin
Özgürce koşmak düzlüklerinde
Sonra yorulmak
Ve daha ölmediğini anımsamak
Rüyamdan düştüm
Paramparça oldu düşüm
Bir daha uyumak istemiyorum
Bir yanım dünyada kalsın istiyorum
Bir yanım daima uyanık
Ne mutlu bize üstat
Ne mutlu ki
Daha büyüğüz acılarımızdan
Böyle yenmeyi öğrenmiştik yenilmeyi
Böyle sevmeyi öğrenmiştik
Neresinden bakarsan ayrılık
Neresinden bakarsan yol
Gitmek de zor kalmak da
Her yer gurbet artık bana
Gittiğim hiçbir yer sıla
Ne olur yetiş
Son ışık bu yurdu terk etmeden
Son çiçek de kurumadan düş bahçemizde…
Dinmeden kelepçenin oyduğu bileklerimin sancısı
Düşen son arkadaşın kanı kurumadan
“sonra biz büyüdük
büyüdükçe yüreğimizi küçülttük”
(Tayfun Talipoğlu)
Hayatın sırrına varmış çocuklardık biz. Gözlerimiz beş yaşındaydı ama yüreğimizde yüzlerce yılın yaşanmışlığı. Yeryüzünde kaç bebeğin çığlığı toprakla boğulduysa, kaç ana soğuk bir taşla sarmışsa bağrını, kaç köy yakılıp yıkılmışsa, kaç insan yalın yapıldak dökülmüşse yollara biz görmüştük sadece.
Söyle ayrılık mısın bana
Durup durup kendini hatırlatan,
Kavuşmak mısın
Hiç olmadık anlarda çıkıp gelen
Söyle
Ne geçti ömrümden
O güzel günler de gelecek
Gerçek olacak bütün imkansız sanılan düşlerimiz...
Farkedince ne kadar marifetli olduğunu ellerimizin
Ve kutsallığını yıllar yılı sömürülen emeğimizin
O güzel günler gelecek
Hani zayıf yüzlü genç bir adam vardı
Gözleri alev alev bakardı
Yüreğinin dokunduğu yerde
Nice ormanlar yakardı...
Nedendir böyle kederli duruşun
Bu harika şiirleri yazdıran güzel ve cesur yüreğinize selam olsun, sevgili Melih.
Şiirlerinizle tanışmama vesile olan sevgili Eylem Barış ve Cansın Ünver'e teşekkürü bir borç bilirim.
Sevgilerimle