Dik tut başını
Bu olmayacak gençliğinin bedeli
Talan mevsiminde açan çiçeğisin sen yurdumun
Sürgünsün doğduğun topraklarda
Ekmek ve aşk
Cesur musun? diye sorsalar bana
Bilemem
Hiçbir kavgada dövüşmedim kıyasıya daha önce
Hiçbir kurşun sıyırıp geçmedi kulaklarımı
Korkak mısın? diye sorsalar
Sırtıma küçük bir şehir resmi çizmiş sonbahar
Bulaştırmış yüzüme eylül
Çok uzaklarda olmanın kederini.
Pişmanlık da bazen kâr getirmiyor
Hatta yaşadıklarımdan mutlu olmayı bile beceriyorum bazı zamanlar
Çok yakınlarında bir yerdeydi
Sevgi,
Ve sen farkında değildin bunun
Uzak dağların ardında aradığın
O kayıp ülke
Kurulmamıştı oysa hiçbir zaman
Çok geç anladım
Hiçbir şey sebep değil sevilmeye. O ceylan bakışlı sevgilinin ayaklarına dökülen, dünyada yazılmış ve yazılacak en güzel dizeler bile eksik.
Nerden duyduğumu anımsayamadığım birkaç kelimeden ibaretti aslında herşeyin özeti. “kendini sevilmeye bırakmak”
Hesapsız bir yaz yağmurunu teninde hissetmek gibi.
Anladım ki;
Büyük bir savaşın ortasından geçiyoruz beraber
Kendimiz bile farkında olmadan
Kimimiz aşk diyor adına
Kimimiz ekmek
Hiçbir yara sağalmıyor ama
Hiçbir ağıt dinmiyor
Özgürlük, çiçek olup açtı
Küçük bir kız çocuğunun alnında.
Kimi zaman bomba olup yağdı evimizin çatısına.
Dostluğun uzattığı el;
Kore'de kopan kol,
İtalyan mayınıyla
Kaçıncı geçişim bu yoldan
Ve kaçıncı kere
Yoksun rüyalarımda
Öyle güzeldi ki
Hiçbir zaman gelmeyeceğini bilerek
Kaç kez uyandım uykulardan
Ömrümün en güzel dizelerini yazarken rüyalarımda
Çırpınıp can verirken avuçlarımda binlerce balık
Dışarıda çocukluğum gibi yağıyordu kar
Hiçbir zaman hiçbir kelimesini hatırlayamadım oysa o dizelerin
Hiç ummadığın anlarda
Tersten esen bir rüzgardır
Bu yazılanlar
Olmadık zamanlarda
Damdan düşercesine
Aşık olmak gibi...
Bu harika şiirleri yazdıran güzel ve cesur yüreğinize selam olsun, sevgili Melih.
Şiirlerinizle tanışmama vesile olan sevgili Eylem Barış ve Cansın Ünver'e teşekkürü bir borç bilirim.
Sevgilerimle