Sessizliğin ortasında bir isim yankılanır,
Kalbimin en gizli yerine saklanmış bir sır gibi.
Düşlerime dokunan ince bir sızı,
Her hatırlayışımda sevdaya dönüşür.
Bir gökyüzü kadar uzak,
Gün doğmadan yola düştüm Gülhane’nin gölgesinden,
Süzülüyordu sabah, tarihin sessiz nefesinden.
Serinlik indi usulca Ayasofya’nın taş kubbesine,
Kalbim, ilk ezanla eğildi; secdenin derin sesine.
Sultanahmet’te yürürken, her adımda tarih uyanır,
Ben o gülü soldurmak istemem,
Hep güzelce çiçek açsın isterim.
Kimi zaman arada kalır, kimi zaman susar,
Ama bilirim; bir gün can suyuna ihtiyaç olur.
Ansızın bir bulut gelir,
Ağaçlar bakıyor gök hâleye,
Yağmurun iç sesi süzülür geceye.
Dolunay, suskun bir misafir gibi,
İçimi okşar, yalnızlığa sıcak bir perde.
Gönlümde doğdu nur, adı Hakk’ın nefesi,
Her hece zikre döner, her anı bir tecellîsi.
Benlik silinip gitti, yoklukta açtı varlık,
Fena perdesi açıldı, baki kaldı kudreti.
Kalbim bir meydan oldu, aşkınla titrer hâlâ,
Gecenin secdesindeyim, nura döndü her hece,
Kalbim aşkın harmanında savrulurum tek yüce.
Bir hayâldir her görüntü, ne izim var ne biçim,
Benlik tende eridi, doğdu içte derinim.
Rüzgâr eder zikrini, her esişte “Hu” çalar,
İnsan olmak, bazen susmaktır,
Söyleyecek çok şeyin varken bile.
Bir bakışa sığar bazen bütün bir ömür,
Bir kelimeye yüklenir koca bir kalp.
İnsan olmak, düşmekle başlar,
Bir vapur inerken martıların arasına,
Şehirde bir sessizlik düşer kıyıya.
Boğaz, senin sesini anımsar sanki,
Ay’ı andıran bir yüz gelir aklıma.
Kaldırımlar yürür gibi ardından,
Bir Gönlü Beklerken
Sana bir aile hayaliyle yaklaştım,
Kırılgan değil, kök salan bir niyetle.
Bir ev değil yalnızca,
Bir yuvaydı özlemim:
“Kal ya da git ama lütfen bana bir daha
belirsizlik zor deme…”
dedin ya,
ben zaten o belirsizlikte sana inandım.
Çünkü ben sana hep vardım,
henüz adımı bilmeden önce bile içimden geçen sendin.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!