“Kal ya da git ama lütfen bana bir daha
belirsizlik zor deme…”
dedin ya,
ben zaten o belirsizlikte sana inandım.
Çünkü ben sana hep vardım,
henüz adımı bilmeden önce bile içimden geçen sendin.
Bazen umut, rüzgârın en nazlı haline bürünür,
Bir kuytuda uyanır, sessizce beklerken,
Gönlüm, hüsranın buz dağlarında yol alır,
Ve sevda, kırık bir aynada kaybolur, bir hiçken.
Geceler siyah bir örtüyle sarar beni,
Yağmur inerken sükûtla şehre,
Bir kara çocuk eğilmiş zamana.
Avuçlarında tövbeler, gözlerinde umut,
Kırık aynalarda kendini aramakta.
Her damla, kalbimde bir dua olur,
Ey sükûtumla konuştuğum yârin adı,
Vefâdan bihaber, rûhumda yâd adı.
Ne bilsin aşkı, kalbi körelmiş olan,
Bir tebessümle kandı, irfândan yoksun kalan.
Ben bendim; hilm ile sabrı harman ettim,
Bir vuslatın kıyısında değil miyiz şimdi,
Ne tam yakın, ne de uzak düşmüş kalbimiz.
Sen kendine yürürken sabırla,
Ben seni, sen olduğun gibi beklemekteyim.
Kendimden geçtim, bulamadım beni,
Sordum kim bu diye,
Dediler mum gibi eriyip dondu yüreği.
Anlamaz onlar sebeb-i kederi,
Kalmadı mı artık soranı, seveni?
Bilemem yol uzun ve karanlık,
Geldi Ramazân, nur ile doldu cihân,
Rahmet-i Rahmân, âleme sundu ihsân.
Âşık-ı sâdık, secdeye erdi safâ,
Zikr ile coştu, nûra kesildi semâ.
Sana sessizce yaklaştım,
Bir dağın gölgesinden geçer gibi,
Bir çiçeğin duasına konar gibi...
Sen bilmeden,
Ben seni kalbime alırken,
Rüzgârdan bir tül geçiyordu alnımdan.
Ağaç dalları eğilmiş, bakıyor pür-hâleye,
Gök sefâ çekmiş, nazar kılmış o meh-işgâleye.
Aşk ile yanmış gönül, nûr olup düşmüş semâ,
Bir tecellîdir zuhur eyler bu âb-ı bâleye.
Sokaklar taş, yürekler taş,
Bir çocuğun bakışı delik deşik.
Gözyaşıyla yıkanıyor Mescid-i Aksa,
Ve biz hâlâ susmakla meşgulüz…
Her harabe bir dua tutar içinde,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!