Kasas suresinde o büyük ferman,
Yazıldı levhaya, dönmez bir daha.
Dizinde kalmasa fer ile derman,
Karanlık, ışığı yenmez bir daha.
Kaz dağında yeşerir çiçekler ve otlar
Yaylalarında yayılır kazlar ve atlar
Zirvesinden patlar soğuk pınarlar
Benim bin pınarlı idâ dağım.Yüz bin çeşit çiçekleri mis gibi kokar
Bir tarafından yağ, bir tarafından bal akar
Efsanevi Sarıkız’ı zirveden denize doğru bakar
Bir yanda dağ kızı, nazlı Emine
Bir yanda ovadan Hasan dengine
Kader bir ok attı, battı sineye
O günden beridir, aşk ile çağlar.
Ben, zamanın nabzını avucunda tutan eski bir saat sarkacı,
ne kralların fermanını dinledim
ne de cellatların bilediği çeliği.
Sessizlik,
büyük ve sabırlı bir taş gibi oturuyor odanın ortasında.
Ne bir kapı gıcırtısı
ne bir çocuğun uzak çığlığı
ne de rüzgârın uğultusu eski panjurlarda.
Gönül kapısını sana, sonuna dek açmıştım,
Bu sevdayla kalbime, bir hançer gibi vurdum.
Ben her şeyi bir yana, bırakarak kaçmıştım,
Hayallerden kendime, bir darağacı kurdum.
Yıkık bir saltanat kaldı içimde,
Tahtında anılar, tacı elemden.
Bir fırtına koptu sevda gecemde,
Geçtim o zehirli, tatlı kelamdan.
Sürgününde yorgun düştü bu beden;
Onlar giyer, yeşil başlar
Çatar durur, kara kaşlar
Sözü zehir, dilde taşlar
Aşkım Hak'tır, kime ne ki?
Kintsugi...
Ben,
acemi bir ustanın elinden çıkmış, sade bir kaseydim,
tek rengin ve pürüzsüzlüğün sükunetinde.
Zaman,
parmaklarımın arasından sızan ince bir kum değil,
içimde birikmiş,
kristalize olmuş bir göl.
Her hareketimde çatırdıyor.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!