Biz seninle pas ve porselendik
sürtündükçe kıvılcımlar saçan değil
birbirinin pürüzsüzlüğüne hırslanıp
sessizliği yontan iki ayrı madde.
Yıllar yılı, yola düştüm
Açan güle, dala düştüm
Kovan kovan, bala düştüm
Arı olup, buldum Rabbi.
SADECE...
Her şey ne kadar da basitti aslında;
Bir bardak çay,
pencereden sızan akşam güneşi,
ve radyoda eski bir şarkı.
Bir zamanlar sözü Hak’tan alırdı,
Kaleminden nurlar gönül bulurdu,
Vicdanında yapay zekâ olurdu,
Bugün bakıyorsun, şair bozuldu.
ŞAİRİN ÇİLESİ...
Gecenin kalbinden, bir fısıltıyla,
Çağırır ruhumu, eski yarayla,
Sözcükler dizilir, bir bir sırayla,
Bu şairlik bende, bitmeyen çile.
Gönül denen o bilmece,
Uykusuz bırakır gece,
Dizdirir insana hece,
Şairlik bu mudur nedir?
Bu satırlar sana, ey vefalı yâr,
Gurbetten bir selam, sana mektup var.
İçinde hasretim, ahuzarım var,
Derdime bir derman, sana mektup var.
ALIN YAZIM..
(1. Kıta)
Sensizliğin yükü omuzlarımda
Hayalin canlanır anılarımda
Öyle bir yara açtın ki bu gönülde
Dostum, o türküler yok artık dillerde,
rüzgâr yiğitlik taşımaz oldu bu yellerde.
Toz taşır, is taşır, bir de ağır bir suskunluk,
duyduğun, ozanın nefesi değil,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!