Akşam, Sayım ve Soğuk Demir..
Akşam çabuk olur hapiste,
güneş, avlunun en yüksek duvarından
bir mahcubiyetle kayıp gider.
Sönmüş ocak başında, hayallere dalmışım
Geçmişten geleceğe, bir mektubu salmışım
Eski bir minder üstü, yalnız başa kalmışım
Gönlüm eski demleri, hasret ile anıyor.
Gece, alnıma yaslanmış bir suskunluk gibi,
rüzgârın taşıdığı unutulmuş yüzleri dinliyorum.
Her sokak lambası bir eksiliş,
her gölge bir başka hatıranın kefeni.
Gezdiğimiz sahiller, şimdi bomboş ve ıssız
Sensizliğin girdabı, acımasız, zamansız
Bu kocaman şehirde, kaldım öksüz ve yalnız
Seni bulmam imkansız, hayallerim olmasa.
Hayallerim olmasa...
Gezdiğimiz sahiller, şimdi bomboş ve ıssız
Sensizliğin girdabı, acımasız, zamansız
Bu kocaman şehirde, kaldım öksüz ve yalnız
Seni bulmam imkansız, hayallerim olmasa.
Kaz Dağı'nın Nefesi...
Deniz, yorgun bir günün son nefesini Akçay'ın kordonuna usulca bırakıyordu. Ufuk çizgisi, sanki bir ressamın fırçasından dökülen turuncu ve mor renklerle alev alevdi.
Kordondaki banklardan birinde oturan Yetmişlik Ethem Baba, bu manzarayı binlerce kez görmesine rağmen her seferinde ilk kez görüyormuş gibi hayran kalırdı. Onun için bu, denizin dağa anlattığı bir masaldı ve o, bu masalın en sadık dinleyicisiydi.
Sükûtun mahzeninde, sırlanmıştır bu dilim
Ne bir dost kâr eyliyor, ne tabipten bir deva
Can evimde can çekişir, her kurduğum emelim
Gönül viran bir şehir, her köşesi berheva
Hükmü giymiş yüreğim, kırılmıştır artık kalem
Gönlümü çektim sanma
Bu sevdanın yasından
Salımı denize ittim
Koptum şiir faslından
Sandım ki uzaklaştım
Bazen suskunluk,
en kalabalık cümledir.
İçinde birikmiş kelimeler,
sahiplerini yitirmiş bakışlar,
ertelenmiş vedalar taşır.
İçimde, kimsenin haritasını çizemediği bir ülke var,
dağları gururdan, nehirleri suskunluktan ibaret.
O dağların zirvesi hep dumanlıdır, yalnızlığa komşudur,
o nehirler, denize dökülmekten korkan yorgun sulardır,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!