Dallarından göçüp konardı saksılara
Baharı uyandıran mimoza çiçeği
Sonra umudu
Sonra sevinçleri ayaklandırırdı güneşten esinlenmiş sapsarı çehresiyle
Kış uykusu rehavetinden sıyrılırdı cümle çocuklar
Toprakta karınca
Kirpiklere gölge duran bulutlar gitmeli artık
Dillerden umuda dair ezgiler akmalı
Gül yüzlü sevinçler güneşe karışmalı
Ölümler utanmalı yaşam sevinçlerinden
Şiirler uçmalı gökyüzüne
Tokluk bahşeden sofralarda
Bir sahilde
Avuç dolusu şiir döksem maviliğe
Dalga dalga yayılsa köpükler
Kanatlanıp enginlere
Süzülse martılar
Güneş batmayı unutsa
Asırlara bedel bir tohum
Ekilmişse gönüllere
Değmez namerdin eli
O'na çarpan yüreklere
O Aşk ki çığır açmış
Fikirde
Kulak verdim de dinledim toprağı
Ne harı var, ne ateşi, ne gamı
Börtü böcek raksa durmuş kol kola
Ne cengi var, ne kavgası, ne zarı
Öksüz kaldık yeryüzünde ne çare
Yitik bir zamanın
Takvimleri şaşmış
Boşluğa mahkum anları gibidir
Kimi günler
Ve hınca hınç bir kalabalıkta
Bir gelincik çiçeği kadar
Gökyüzünün yeryüzündeki aynasıydı o berrak mavilik
El kirlerini de akıtırdı baktıkça gözlerimizden
Aktıkça hatıraları da alıp gitti belleğimizden
Göğsümüze sinen ve dinmek bilmeyen özlemiyle
Sınırları aşıp, kendi yolunda salınmış sessizce
Öksüz yatakları ıslak yastıklara bırakarak
Gözlerine dokunmak
Mavi suların iyodunda
Tenini hissetmek
Ilıkça esen meltem serinliğinde
Öyle bir süreç ki zaman
Yaşamın çelik yeleğini kuşanmışız
Acıtmamak
Yanmamak için
İçimizde örülen duvarlarla
Mevzi kurmuşuz yıkılmamalara
Ne vakit sesini duysam,
Sözler sükuta bürünür
Çaresizliği yutkunurum.
Ne vakit nağmeleri yanıkça dillendirsen
Saz ucundan yüreğime batar mızrap
Derin bir sancıya bulanır bütün ezgiler.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!