İlişki var mıdır gerçekten, korkularımız
acılarımız örtmüş. Sur dibinde açan
güller gibi yüreğimizi açarız ya da
öyle zannederiz. Duvarlardan
anlamamış gülücüklerle çevrili
kızgın yağ dökülür üstüne,
İlk biçimin peşinde geçen ömrümüz, sarp doruklarda,
ateşler yakıp görüldüğümüz, susar, altın işaretlerini
sunardı, ancak burdan geçebilirsiniz, sevgiye kurban
olmaksa emeliniz.
Saçlarında uçuşan müzikle dalgalanıp, yazılmamış
Geceyle doğan sessizlik,
başlayan can şöleni.
Açlık, gereksinme
ya da hiç.
Sessizlik şekiller
çizerken göğümüze,
Eğer söz taşıyamıyorsa anlamı,
yazılınca biraz da yitirmişsek yaşananı.
Bir yol bulmalı beyinden beyine ya da
gönülden gönüle. Gözler taşımalı yükü,
bütün anlam yüzümüzde ışımalı.
Kavrarım ruhum da
terkedecek, kalacağım
boş beden. Türküsüz
yanan meşale aydınlatmaz,
bu yol da bitmez, ulaşmaz.
Evlerden saçılan
rastgele ışık,
bizi buralara kadar
sürükledi, yerleştik.
Şimdi selamsız
Sonsuzca yinelenmeyecek herşey,
ben bu yükü taşımam, belki başkaları da.
Bu kadar çok yanlış varken, bunun
tekrarı mı olur.
Duygusuna kavuşur aşk,
Dağdan kopup gelen çığa boşver,
kendini çığ gibi bırakta zamana.
Aklın oyunlarında yitir ülkeni,
hayvanca itkilerini kuşan da,
bildiklerini unut, yeniden başla.
Kirli gökyüzü daha da kararsa,
Gece treniyle eve dönüyorum.
Yorgun yüzlerde boş bakışlar,
havada uçan ölü kuşları avlar;
kanatlarında acıları taşıyan.
Düşleri artık eve varmak içindir.
Karşılayan çocuklar mı eş midir...?
Perde perde açılıyor gece,
tül tül dağılıyor tenim.
Bu karanlıkta beklediğim,
kuşlar; kafamda ürettiğim.
Kanatları beyaz, burunları
siyah hızmalı. Yalan bütün
Daha insancıl, merhamet, öykünme, takdir, tevazu, sevgi temelli seslenişleriniz samatya' da kemale erme yolunu işaret ediyor, azizim.
Duyguların gerçeklerle karşılaşması, tokat gibi çarpan acıtmalar,sert toslamalar, ifadelerin acımasızlığı, edilenlerin başa getirdikleri, soğukda olsa yaşamanın çekiciliğini vurguladığınız ilk eserinizi kutlarım, bu uslubunuz artık sahne oyunu yazılması gerektiğini çağrıştırıyor.
Daha insancıl, ...