Yemek yediğim, dirseklerimi
dayadığım masa taviz vermemeli.
Orda durması sürekliliğim; başında
hep beraber eğlendiğimiz bir akşam
kesintisiz geleceğim.
İşte böyle çılgın, ülkesiz,
dolaşırım; üstelik hepsi
hepsi bir küçük oda.
Ne yarın kaygısı, ne dün
artık. Kurduğum ilişkilerle
Milyonlarca kuş alev alev,
saldırır duvarlarına bilincin.
Ölüm topal ayaklarıyla gelir,
kaldırır direncini algının.
Yeni bir soluktur öte,
cıvıl cıvıl her gün doğumu gibi,
Bir zamanın kırılmasıdır yaşam,
araya giren görüntülerle zengin.
Biz iplerin ucunda sallanan bezgin,
soran bakışlarla alışırız.
Kaygımız, umudumuz savrulmuş,
yerde kalanları toplarız.
Bambaşka bir zaman bu,
altın kafesten uçan kuşlar dönmez geri.
Mahsur kalmıştır epeydir özgün tüyleri.
Bir hafifsin sorma, kim getirebilir geri seni.
Bu bir ölümcül yazgıdır, zaman zaman yaşanır,
Gecenin kör balkonunda
ayaklarımın izi, içime
düşer de duyulmaz,
yerlere bırakılan sesi.
Bir çelik kadar sağlam
ama üzgün öylesi.
Bizi boğan, sıkan şeklin
basıncı salar kendini
bir yeni yüzeye - sabah
çiğleri henüz düşmemiş -
taşımak için en içtekini.
Sevincim coşar, sessiz
kıyısında beynimin.
Eğilmiş bahar dalı olsan da
yemişlerle dolu, kimsenin
toplamaya tenezzül etmediği.
Herkes o kadar tam ve doygun ki,
Çiçekler kadar güzelsiniz,
ölümler ülkesinde.
Duyularım sağırlaşır,
bakınca gözlerime.
Yeryüzü seninle yürür,
Bir tanımın çevresinde
toplanır kule yapıcıları,
sıkı birliğin güveni sarmalar
titrek heyecanlarımızı.
Ortaklaşa kurarız dirliğimizi,
Daha insancıl, merhamet, öykünme, takdir, tevazu, sevgi temelli seslenişleriniz samatya' da kemale erme yolunu işaret ediyor, azizim.
Duyguların gerçeklerle karşılaşması, tokat gibi çarpan acıtmalar,sert toslamalar, ifadelerin acımasızlığı, edilenlerin başa getirdikleri, soğukda olsa yaşamanın çekiciliğini vurguladığınız ilk eserinizi kutlarım, bu uslubunuz artık sahne oyunu yazılması gerektiğini çağrıştırıyor.
Daha insancıl, ...