Sürekli varoluşun
şekil aynası yoktur.
Daldığın belirsizlikten
yansıyan cisim değil oluktur.
Kaynayan, kıpırdayan
değişimsiz yokluktur.
Gizemli coşkudan doğan canlılar,
acı veren dikenli bahçeler
boyunca koşar ve salar gökyüzüne
rengarenk çiçeklerle, patikalar.
Dönüp bakınca boşluğa, kapı içre
kapı olmuş kapılar ardısıra kendini açar.
Kendine ağlıyor insan
sevdiklerinin ağzından.
Kendine vurgun çocuğunu,
sevdiğini okşarken;
biçareliğine bir çeşit çözüm.
Tutunmak belki mümkün diye.
Tam kapıda, kalkıp uzanır,
nezaketin kıvrımlarından geçer,
elime ulaşır. Tavrı beynimde nakış
gibi yer eder. Eşiği geç, nereye
giderse gider.
Yasanın terkettiği yerde
yeşerir nesne.
Sen ben unutuluruz,
bir o var belki de.
Ama, böyle mutlu olamayız,
çağırın geçmişi de.
Bir kapı aralığında kaybolur nefesleri,
zaten hiç olmamıştı ki duyulsun sesleri.
İşitmediğin, uzak diyarlardan döner,
seni kucaklar, görünmeze devreder,
tam bir salınımın edalı gülüşleri, hep
özlediğin havayı izler, bir kez açsan
Öfke kıvılcımları ile
geldi tan ağartısı.
Bellek inci kusardı,
kan, irin, göktaşı.
Bitirin aykırı nağmeleri
daha nice yıllar sürer
Ve kaybedip bulduğum
hayatın iplerine tutunmuş.
Sen istemedin ama, öyle
olmalıydı.
Taa baştan belirlenmiş
Bir sevgi ayininde
kırık parmaklar,
kendini onarır.
Göz geceyi deler,
gizli işığı görür.
Uygun karşılıklar,
Sen kıpkırmızı gülen
herkes için ölensin.
Sonsuzca kucaklayan,
.....için için ağlarken....
yalnız sevgi verensin.
Biliyorum susuşun
Daha insancıl, merhamet, öykünme, takdir, tevazu, sevgi temelli seslenişleriniz samatya' da kemale erme yolunu işaret ediyor, azizim.
Duyguların gerçeklerle karşılaşması, tokat gibi çarpan acıtmalar,sert toslamalar, ifadelerin acımasızlığı, edilenlerin başa getirdikleri, soğukda olsa yaşamanın çekiciliğini vurguladığınız ilk eserinizi kutlarım, bu uslubunuz artık sahne oyunu yazılması gerektiğini çağrıştırıyor.
Daha insancıl, ...