sen büyük kanatlı bir kuş ol.
kanatların dünyayı sarsın
gözlerin en saklı köşelerde
en umutsuz sevdaları
görüp yakalasın.
coşkulu köpükler gibi çağlayan
bugün İstanbul;
ilk kış günlerinin
hangi deklanşöre basarsan bas
karşına çıkacak aynı fotoğraf gibi.
kaldırım kenarlarında,
yağmur suyu ırmaklarında
bir gece; anneni başucunda bulamadığın bir gece.
hani uyumaktan korktuğun,
soğuktan donduğun
bir gece….
nasıldı acaba, sıcak ekmek kokusunu unuttuğun
ben elime ne zaman kalem alsam çok yakındım sana
sen yaşanan her mevsim çok fazla ahşaptın oysa
üzerine hiç yazı yazılmıyordu.
tahta kutları her zamanın dersindeydiler .
yumruklarınla çakıyordun paslı çivileri duygularıma
kış dersem değildin, sıcacık
yaz desem
hiç değil, buz gibi.
ilk bahar mı,
pembe-mavi açmazdın ki
ya sonbahar
Şu anda net olarak anımsayamadığım bir toplumsal olay yada bir cinayet sonrasında Çetin Altan çalıştığı gazetedeki günlük köşesine sadece bir başlık atmış ve sütununun tamamını boş bırakmıştı. Başlıkta ise sadece “Bugün canım bir şey yazmak istemiyor” yazıyordu. Elbette ki sadece bu başlık ve bomboş bırakılmış sütunun anlattıkları, onlarca cilt kitabın kekeleyerek söylediklerinden çok daha fazla ve farklı şeyler ifade ediyordu.
Bugün geldiğimiz noktada ise; kulaklarımızın duydukları , gözlerimizin gördükleri, aklım ile yüreğim arasındaki çift yönlü otoban üzerinde farklı birikimlerin ördüğü barikatlara ilave dikenli teller çekerek duygusal dünyamın kutupları arasındaki iletişimi engellemekte, gel-git ’ lerimin önüne yüksek setler çekmekte ve istemeden de olsa kendi dünyamın şiir sütunlarını sadece “Bugünlerde canım şiir yazmak istemiyor” başlığı altında boş bırakmama neden olmaktadır.
Usta bir yazar kadar, amatör acemiliğini paylaşımcı bir yürekle yaşamaya çalışan bir sözüm ona şaire de bugün bir şeyler yazmak istetmeyen, buna neden olan duyguların beslenme süreci ise yıllardır süregelen ve açıktan, gözler önünde işlenen bir suçun fotoğrafından yada başka bir deyişle seri halde imalatından kaynaklanmaktadır. Bu imalat türünün içinde kullanılan hammaddenin yüzde ne büyük çoğunluğunun yabancı kökenli olmasında değil mesele. İç piyasada da okuduklarımızdan-söylenenlerden algılayabildiğimiz kadar bu ürünlere talep te olmamasına rağmen piyasaya sürülmekte ısrarcı davranılan bu ürünün nerede ve nasıl tüketildiği, midelere, akıllara, yüreklere nasıl zarar verdiği, içten içe bünyeyi kemirmeye nasıl devam ettiği …
Bugün 1 Mayıs. Emeğin ve emekçinin bayramı. Ortada “ Bütün dünya işçileri birleşiniz ” sloganı altında soluk verecek, yumruk sıkacak, sınıf bilinci taşıyan öncü ve kudretli bir işçi sınıfı kalmamış ve tüm güdüm buton ları ağır sermaye yönetiminin kontrolü altına geçmişken, göstermelik sendikalar ve başkanları artık hiç çekinmeden sarı eşofmanlarını giyip sabah sporlarında döktükleri terleri ile medya kameraları karşısında poz verirken hangi emekçinin bayramını kutluyoruz.
yarın olmamıştı daha, yaşadığım dün geceydi
yağmur bulutları henüz ıslatmadan ellerimi
odamın duvarına astım, tüm güzelliğinle seni.
küçük küçük karelere böldüm resmini önce
sonra her kareyi yüz misli büyüttüm özenle
kötü şarap yüklü bir adam,
iskele sokağında ve kaldırım suratlı.
karanlık binaların cephelerinden
doyurur her gece aç karnını.
sarhoşluğu taka poyrazına benzer
ucuza dağıtır saçlarını
beni bu sularda arama, çoktan vurdum sahile
şimdi ince elekten geçmiş bir kum tanesiyim.
gözlerimde en ince bellisinden, bin deniz kızı
vazgeçmişim her şeyden, onların peşindeyim.
ne güneşin batışı umurumda ne de bulutun kızılı
Boşanmak istemeyen koca kılığına giriyor ve “artık sana dönemem” diyerek beni ‘tahrik’ eden karımı sığındığı babasının evinde., pompalı tüfeğimle alnından vuruyorum…
.,
Ayrılmak istemeyen sevgili kılığına giriyor ve beni ‘artık seni sevmiyorum’ diyerek ‘tahrik’ eden sevdiğim kızı sokak ortasında cebimdeki paslı bıçakla 41 yerinden rastgele bıçaklıyorum...
.,
Platonik aşık kılığına giriyor ve aşkımdan habersiz kızı başka birinin kolunda görünce dayanamayıp acayip ‘tahrik’ oluyor ve saçlarından tutup yerlerde sürüklüyorum…
.,




-
Nur Tuna
-
Ertuğrul Söyünmez
-
Gülin Su
Tüm YorumlarNe kadar ben...ne kadar yürek...ne kadar yaşam dolu şiirlerinz...yüreğinize kaleminize hayran oldum şiir dostu...yaşanmışlığın her köşesinde duygularınız aksın bir ömür...selam ve saygımla
sen çok seviyorum Cevat çeştepe
şirlerinide
özledim seni geleceğim elini öpmeye
iyiki varsın hocam
...sevdiklerimizden ve okuduğumuz kitaplardan değildi uğradığımız ihanetler...duvarlarımızdaki yaralar sevgisi tutsak olanların ve düşüncesi korkakların ihanetlerinin izdüşümüydü...
....yaşam çizgisinin iki ucu arasında bir merdiven çıkar ya da ineriz...doğuma veya ölüme doğru..etrafımıza ördü ...