…………….“deniz üstü köpürür hey canım rinna nay, rinna rinna nay”
. deniz üstü köpürmüş..
ay’ın mahzun ve yorgun, yıldızların kendilerini aradığı bir hırçın gecede
öfkeyle bilenmiş bütün sarhoşluklar, damaklarını parçalıyordu iskelede
yan masa aşklarını umursamaz kadehler, kendi dalgalarında çarparken
gün doğmamıştı …
buz tutmuş nehirlerin üstünden uçarken kurşun
göl kuşları başlarını eğdiler, vurulmamak için
kanatlar; toz beyazına düşen tüylerini seyrettiler
bir anlam veremediler …
güzel haberler gibi gazete sayfalarında …
güneş yeni batmış, gölgeler düşmeye başlamış üzerimize
diyelim ki; sular yavaşça çekilmiş olsun ayak uçlarımızdan
vazgeçelim hatta, bardaklardaki yarım kalmış çaylarımızdan
susalım, bir vapur geçsin önümüzden dalgaların arasından.
“özel mülkiyet/girilmez”…
kapımızda çivileri paslı böyle bir tabela yok aslında
ama şimdi o kadar uzaktayız ki sizden
en gelişmiş teleskoplarınızla.,göremiyorsunuz bizi
öldüremediğiniz gibi.., en gelişmiş bombalarınızla…
-ölecekse insan.., sevdadan ölmeli…
Fail...: İstanbul’da ‘sen’ havası.
akşamdan kalma bir boğaz vapurunun arka güvertesinde
uçurum ellerimde
aklıma sarp yamaçların gelir birdenbire
uçurumu gökyüzüne kaldırırım, dağlar olur.
dağlarımda kekik kokar, menekşeler açar
dilimde düşülecek hasretten korku, akar ha babam akar.
eğer öleceksem şimdi derim, dağlar gibi ölmeliyim
“ne vapurlar geçerdi gözlerimizin önünden
ilki senin olsun, arkadan gelen benim dediğimiz …
sonra vazgeçip, bir sandalda beraber kürek çektiğimiz
ne vapurlar geçerdi gözlerimizin önünden
isimlerini bilmediğimiz, hiç görmediğimiz …”
bildiğim bir anahtar vardı,
denemesem bile her kapıyı açardı
penceremdeki çiçeğin saksısına saklardım
çiçek solunca saksı atıldı, bir daha bulamadım.
sevdiğim bir çiçek vardı,
korkular, bir sabahtan:
ben sevilmeyi ve sevmeyi doğuştan öğrendim, sevişmeyi ise çok daha sonra
ama sever-sevilirken aynı zamanda, kaybetmek korkusu da büyüdü aklımda
önce saçımı okşayan sıcak elleri taşıyacaktı, gözyaşları ile soğumuş tabutlar
ve tende kalan dudak izlerimle aralanacaktı, yarınlarda ayrılıklara ait kapılar
Gecenin ilerlemiş saatlerinde;
Bir kitap ayracı, gizlice girdiği sahaf dükkânının tozlu rafları arasında saatler boyu dolaştı, havada taklalar attı, yerlerde süründü ve sonunda yorulduğunu hissedince de bir kitabın üstüne uzandı ve derin bir soluk aldı. Dükkânın kendine özgü eski kitap ve kâğıt hamuru kokusu üstüne sinmiş, ciğerlerini doldurmuştu.
Aynı saatlerde;




-
Nur Tuna
-
Ertuğrul Söyünmez
-
Gülin Su
Tüm YorumlarNe kadar ben...ne kadar yürek...ne kadar yaşam dolu şiirlerinz...yüreğinize kaleminize hayran oldum şiir dostu...yaşanmışlığın her köşesinde duygularınız aksın bir ömür...selam ve saygımla
sen çok seviyorum Cevat çeştepe
şirlerinide
özledim seni geleceğim elini öpmeye
iyiki varsın hocam
...sevdiklerimizden ve okuduğumuz kitaplardan değildi uğradığımız ihanetler...duvarlarımızdaki yaralar sevgisi tutsak olanların ve düşüncesi korkakların ihanetlerinin izdüşümüydü...
....yaşam çizgisinin iki ucu arasında bir merdiven çıkar ya da ineriz...doğuma veya ölüme doğru..etrafımıza ördü ...