I.
çocuk kağıttan kayık yapmasını isteyince babasından
adam önce gülerek okşadı çocuğu saçlarından
başını çevirmeden uzatarak elini kütüphaneye
diğerleri arasından bir kitabı aldı eline öylesine
içinden yırttığı sayfasını özenle katlayarak kitabın
hiç korkma çocuğum,
açlık yok, karanlık yok yarınlarda
öyle yarınlar doğacak ki yarınlarda,
yarın bile şaşıracak inan bana.
bugün bulamadığın sulara
silah namlularından karanfiller akacak,
bir ses:
ne güzel bakıyorsun çocuk, gördüğün parlak ışıklar, o yıldızlar
onlar yarın seni de aydınlatacaklar
sen idam sehpalarında gülümsüyorken belki
elini uzatıp tutabildiğin ve yüreğinde toplayabildiğin kadar
güneş kadar …
ben ve ben /
masamın ortasında., yapayalnız bir mum…
yürek sonsuz çizgiler arası., sanki buz tutmuş kutup damlası
çekirdek içim tedirgin sancı., mum ışığında titrer düşüncelerim…
ama ne kalem tutar elim., ne söz söylemek için çözülür dilim
Seninle bu sabah bir uçtan bir uca, alabildiğine geniş “Aziz İstanbul” manzarasını seyrediyoruz bir tepeden…
Başın omzumda… Saçlarını kokluyor, alnındaki ışığı öpüyorum.
Arada göz-göze gelip, gülümsüyor.., dudaklarımızın arasına “seni çok seviyorum” diye fısıldıyoruz aynı anda…
Ellerimiz birbirine kenetli, yüreğimiz gibi…
Yakanda hiç solmayan bir erguvan dalı….
/ben öldürmesem kim öldürecek beni günüm gelmeden/
aklıma bile gelmiyordu,
elime hiç almadığım namlusu çivili mantar tabancasını
intihar etmek için dayamak tertemiz şakağıma …
— sensiz rüyalarımın korkunç kahramanı, yani bana karşı ben…
her gece gördüğüm ve basamaklarınızda kördüğüm olup seviştiğim
korkulu rüyalarımda karabasanlarım benim, karanlık merdivenlerim
bu son geceniz, yarın hiçbiriniz, yalnızlığımı fırsat bilemeyeceksiniz
basamaklarınız ve karanlık yani siz, hurda fiyatına terk edileceksiniz
/karaya vurmuştum o gün, çırpınıyordum çatlak topraklar üzerinde
belki sonsuz bir rüya doğuruyordum kim bilir, gidişimin öncesinde/
*
boş sokaklar, boş pencereler …
olmuyor kardeş,
topal bir yan var aramızda.
aynı yolları adımlayamayacağız
aynı çamurda yok bizim izimiz.
sen kendi ufuklarında yakaladığın
bulutlarda sallanıyorsun, oyun olsun diye,
sıfır derece meridyeni titriyor sanki.
önce batıdan çekiliyor bir yana, sonra doğudan öteki yana.
yüreğim çıkmadan yerinden, bir çocuk fırlıyor içimden,
başlıyor zamanın saat kulesine tırmanmaya.
…… eğilip kulağıma fısıldıyorsun, beni seviyor musun.
söğüt dalları bir o yana, bir bu yana.




-
Nur Tuna
-
Ertuğrul Söyünmez
-
Gülin Su
Tüm YorumlarNe kadar ben...ne kadar yürek...ne kadar yaşam dolu şiirlerinz...yüreğinize kaleminize hayran oldum şiir dostu...yaşanmışlığın her köşesinde duygularınız aksın bir ömür...selam ve saygımla
sen çok seviyorum Cevat çeştepe
şirlerinide
özledim seni geleceğim elini öpmeye
iyiki varsın hocam
...sevdiklerimizden ve okuduğumuz kitaplardan değildi uğradığımız ihanetler...duvarlarımızdaki yaralar sevgisi tutsak olanların ve düşüncesi korkakların ihanetlerinin izdüşümüydü...
....yaşam çizgisinin iki ucu arasında bir merdiven çıkar ya da ineriz...doğuma veya ölüme doğru..etrafımıza ördü ...