“ahh, sabah oldu, sabah oldu / ……………………….”
nikotin kokusu soluğumuzdan değil, yarın kadar yakın, aldırmayın
alkolden yanmamış olsa da ciğerlerimiz, yanacaktır yarın, ağlamayın
her gün taze bahar renginde açıyor, müjde dallarında çiçeklerimiz
Oltaya gelmiş bir palamut sesinden:
merhaba lüfer,
sen, denize düşmüş gümüş bıçak gibi, parlayıp geçerken gözümün önünden
derin ne kadar mavi, mavi ne kadar vurgun, vurgun ne kadar da yorgundu
ve ne kadar keskin aşk çarpmasıydı bu, bir bilsen…
bakkala telefon edip, akşam nevalemin siparişini veriyorum.
sesimden anlıyor çatı katının sakallısı olduğumu
tamam diyor, çırak gelsin hemen gönderiyorum..........
* *
-Şiirleri., her zaman titretecek bir yürek bulduğu için ölümsüzdür şairler…
/bir kütüphanede okurlarıyla buluşacakmış.., önümüzdeki günlerde
mürekkebi taze afişin üstünde böyle yazıyordu.., fosforlu harflerle
oysa biliyordum ki o şair çoktan ölmüştü uzun yıllar önce,
belki on yıl., belki daha da önce/
1 Haziran 1950
Ana rahminde dinlediğim fısıltılardan...
Demişlerdi ki:
-Seni şimdi 37 yaşında bir kadın doğuracak ama sonra 49 yaşındaki bir başka kadın büyütecek. Sevgiyi, dostluğu, arkadaşlığı, yaşamı ve insan olabilmenin özellik ve güzelliklerini sana o öğretecek.
bütün camlar patlayıverir birden, söner masandaki mum ışığı
bir fırtına dolar ki içeri, ne nerden estiğini bilirsin ne de adını
başlar dünyanın karartma saatleri, iki kişilik, iki ışık sahnede
ama bütün replikler aynı sesten çıkar ve iki kişi duyar sadece
hani sen simsiyah üstünde siyah bir nokta gibi intihar yalnızlığındaydın ve ben
güneşin su gibi akan perdelerden içeri girmesine, gerek var mı sence
duvara yaslanmış kağıt ve mürekkep kokulu binlerce hazine
sıcağı ve aydınlığı veriyor zaten, yeterince ……
*
yasak olan sen değilsin, seni sevmek ve seninle sevişmek de değil
bir sabah rüzgarı olup sere serpe esmek, açık denizlerden saçlarına
mekansız bir dansın heyecanı gibi, saçlarının karışması sakallarıma
bize aşina dalgalarla, kimsesiz bir güvertede çizerek yalnızlıkları
yapıştırmak değil karanlıklara, adı bilinmeyen yıldızları.
/Rüzgarda dağılıyorsa bulutlar böyle canımın içi,
en olmayacak zamanda/
söyler misin bana.., hangi gecelerin karanlığında yıldızlar
senin gözlerine dolduğu gibi, başka kimin gözüne dolar…
ve hangi şehrin., Galata’dan açığa çıkmış deniz mavisi.,
kolay lokma yapmıştı kendine aydınlığı ama
o kadar da kötü değildi gece
kendisine sığınanları ele vermiyordu sadece …
hiçbirimiz, otuzbin soydaşını yitiren deniz kuşu olmadık ki
nasıl anlayacağız Azak çıkışında yaşanan çevre felaketini




-
Nur Tuna
-
Ertuğrul Söyünmez
-
Gülin Su
Tüm YorumlarNe kadar ben...ne kadar yürek...ne kadar yaşam dolu şiirlerinz...yüreğinize kaleminize hayran oldum şiir dostu...yaşanmışlığın her köşesinde duygularınız aksın bir ömür...selam ve saygımla
sen çok seviyorum Cevat çeştepe
şirlerinide
özledim seni geleceğim elini öpmeye
iyiki varsın hocam
...sevdiklerimizden ve okuduğumuz kitaplardan değildi uğradığımız ihanetler...duvarlarımızdaki yaralar sevgisi tutsak olanların ve düşüncesi korkakların ihanetlerinin izdüşümüydü...
....yaşam çizgisinin iki ucu arasında bir merdiven çıkar ya da ineriz...doğuma veya ölüme doğru..etrafımıza ördü ...