kolay lokma yapmıştı kendine aydınlığı ama
o kadar da kötü değildi gece
kendisine sığınanları ele vermiyordu sadece …
hiçbirimiz, otuzbin soydaşını yitiren deniz kuşu olmadık ki
nasıl anlayacağız Azak çıkışında yaşanan çevre felaketini
-biz elimizde iki mum, iki nehir seliyiz,
deli divane gibi, öyle akar gideriz…
diyelim ki biz gecede ve göz gözü görmeyen karanlıkta, göz gözeyiz
sen bende yıldızsız geceleri yakıyorsun, ben sende güneşsiz günleri
gözlerimiz karanlık içinde sanki aşk gibi, birbirine birer ateş böceği
bukalemunlar ve üç maymunlar ülkesinde….
…,
/bahar parkının kış köşesinde, sicili bozuk bir mantar tabancası patlar/
-Bana güzel bir şey söyle.
-Seni seviyorum.
...,
Sen, sana söylenmiş bu sözcükleri alıp önce göğsüne bastırıyorsun,
kör bir celladın
yağı kurumuş urganını, ilmek-ilmek iğnesinin deliğinden geçirerek
boynundan yırttığı yaşamları, yırtıldıkları yerden yeniden dikerek
yeni bir güneşin doğum müjdesini, mahşere bıraktığı son veda saatidir.
sorar bir ölü
/üzerine eski bir gazete örtülmüş, kim vurduya gitmiş ölü nerden bilebilsin
üstündeki gazetenin bir köşesinde, mutlaka yazılı olduğunu ölüm sebebinin/
ölüm gibi yağıyordu kurşundan yağmurlar, saklanacak siper bulamıyordum
delik-deşik olmuştu bütün ışıklar, karanlık gözlerimi vurmuş göremiyordum
korkmadım desem içi yalanla dolacak, bir dehlizin çivili duvarına yaslanarak
/ gökyüzünde, çift kanatlı bir pencere, ışığı yanıyor içeride.
bir çocuk, dünyayı çiziyor pergelle, küçücük elleriyle.
bir ağaç yerleştiriyor dünyanın üzerine, yaprak şeklinde
derken bir rüzgar hafiften esiyor, o yaprak düşüveriyor yüreğine.
çocuk bırakıyor pergeli, kağıdı, kalemi elinden ve kalkıyor masadan.
/şöyle elimin tersiyle aralamaya kalksam, dört yanımın karanlıklarını/
sana bu satırları,
son basamağından yazıyorum, bodruma inen hayat merdivenlerinin
ışık öyle kör ve tavanda örümcek ağları, yani bir kat altındayım yerin
ama daha ölmedim, inan ölmedim korkma, benim amacım çok başka
Say ki.., çok ağır sensizlik nöbetindeyim…
....,
tabelası düşmüş sokakların köşebaşlarında çıkıversen karşıma
mesela çiçek., balık ve anason kokulu bir Beyoğlu akşamında…
(…sen, seni en heyecanlandıracak düşleri beklerken
bazen kabuslarını da alır yanına gece ve öyle gelir ya üstüne-üstüne
sık ağaçların dalları, sarmaşık gibi düğüm atarken boğazına-yüreğine
kaçamadığın çığlıklara benzersin ya, gecenin içinden…)
ama ben hiç öyle değilim şimdi canımın içi.




-
Nur Tuna
-
Ertuğrul Söyünmez
-
Gülin Su
Tüm YorumlarNe kadar ben...ne kadar yürek...ne kadar yaşam dolu şiirlerinz...yüreğinize kaleminize hayran oldum şiir dostu...yaşanmışlığın her köşesinde duygularınız aksın bir ömür...selam ve saygımla
sen çok seviyorum Cevat çeştepe
şirlerinide
özledim seni geleceğim elini öpmeye
iyiki varsın hocam
...sevdiklerimizden ve okuduğumuz kitaplardan değildi uğradığımız ihanetler...duvarlarımızdaki yaralar sevgisi tutsak olanların ve düşüncesi korkakların ihanetlerinin izdüşümüydü...
....yaşam çizgisinin iki ucu arasında bir merdiven çıkar ya da ineriz...doğuma veya ölüme doğru..etrafımıza ördü ...