birazdan mayıs gelecek ardından haziran, öğrendiklerimi unutmuyorum
sonra yakıp kavuracağını da yaz sıcaklarının, onun için şimdi direniyorum
…… ama dinle bak, duyuyor musun
dışarıda çember çeviren çocukların, kahkahaları doluyor odanın içine
beraber dinleyelim ister misin, koyayım hemen şimdi başımı dizlerine
/yaşadığımız şu dünyada ya hiç ayna yoktu
ya da o aynalara bakacak yüzümüz/
biz., kapanmış mağazaların indirilmiş vitrin kepenkleri önünde,
yakamızı düzeltip., dağınık saçlarımızda gezdirirken ellerimizi..,
hemen arkamızdan bir kırlangıç sürüsü uçar gider
beni bu sabah
kaldırmışım iki kolumu da,
tutunmuşum açık bir kapının üst pervazına
gibi düşün beni bu sabah, bir turna …
geçen yüzyılın ortasında yazılmış bir romanın
/…, ama canımın içi.., hep öyle değil midir,
sonu mutlulukla biten masalları okumak,
sonunda kerevete çıkmak içindir./
ancak içimizdeki aydınlıktan taşan, kızıl ötesi ışınlar bize gösterir ki
aşılması en zor mevziler saklar arkalarında.., o inanılmaz müjdeleri…
/sokaklarında kedi yavrularının tekmelenerek öldürüldüğü bir ülkede
güneş ne zaman doğar anne.../
* * *
gelmeyin üstüme kıvılcımları firar etmiş, uğursuz yangınlar gibi
ben sizin ışığınızda büyüyemem ki
şimdi dizimin üstünde, yüreğinden çaldığım günlüğün duruyor
içimdeki gökyüzü patlarken, dışarıda da nasıl bir yağmur yağıyor
anlatamam
ben şiir olup dökülüyorum tek-tek, bulduğum boş yapraklara
soluk almadan, yaşadığımız sokaklar ve bahar kokulu nisanlar adına
sırılsıklam
beklerken …
vazoda süs değil, sevgiden büyümüş çiçek masa üzerinde açarken rengarenk
bir pencereden poyraz girer içeriye birden, bildiğimiz karayel diğerinden
yaprakları titremeye başlar, ağır uzlaşmaz sancılar taşarken yüreğinden
iki damla yeşil yaş olur dökülür, akar gözlerinin önünden..
sigaramın dumanını üflerim, yönüm rüzgara karşı.
(gümüş kapaklı bir dolmakalemle yazılıyor bu şiire ilk dize
oturmuştuk bir sandığın karşısında diye başlıyor, diz dize……) .
oturmuştuk bir sandığın karşısında, diz dize
sigara dumanı mavisinde bir ölüm bulutu çökerken, savaş alanı üzerine
biz seninle en güzel çocuk masalları içinde, yalan tutmayan yüreğimizle
”dandini-dandini, dastana, danalar girmiş bostana, kov bostancı ….,”
/daha sütten bile kesilmeden, kucağındaki bebeden çalınan bir anneye../
uyandığımda bir sabah, bulamayacağımı bilseydim, annemin memesini
kucağına zincire vurup kendimi, değil o gece, hiçbir gece uyumazdım ki
çığlıklar boşuna değildir ray parlağında, uzayan trenin karanlığına atılan
/önünden dün gece geçtim, misafirliğini çok sevdiğim o bahçenin
solmuş, ellerinle diktiğin çiçekler, boşalmış sanki kulübesi köpeğinin
içerden gizli kahkahalar yükseliyordu sadece, en önde senin sesin.
Ahh…ne kadar yalanmış meğer, ‘yeter ki sen hep mutlu ol’ demeler
şimdi anlıyorum…, şimdi daha iyi anlıyorum./




-
Nur Tuna
-
Ertuğrul Söyünmez
-
Gülin Su
Tüm YorumlarNe kadar ben...ne kadar yürek...ne kadar yaşam dolu şiirlerinz...yüreğinize kaleminize hayran oldum şiir dostu...yaşanmışlığın her köşesinde duygularınız aksın bir ömür...selam ve saygımla
sen çok seviyorum Cevat çeştepe
şirlerinide
özledim seni geleceğim elini öpmeye
iyiki varsın hocam
...sevdiklerimizden ve okuduğumuz kitaplardan değildi uğradığımız ihanetler...duvarlarımızdaki yaralar sevgisi tutsak olanların ve düşüncesi korkakların ihanetlerinin izdüşümüydü...
....yaşam çizgisinin iki ucu arasında bir merdiven çıkar ya da ineriz...doğuma veya ölüme doğru..etrafımıza ördü ...