say ki çocukları bacalardan içeriye bırakmaya başladı leylekler
kelebekler işte şimdi üşüyecektir, çiçekler ve bütün mevsimler
bunu anlatmaya kalksak zor anlatırız canımın içi, yangın yeri kıvılcımlarına
hele ana rahmi sıcağının ateşinden beslenen, insanlığın göbek bağlarına.
anlatırız belki anlatmasına ama onu da binbir yalanla ….
/dışarıda bahar kokusu ve tariflere sığmaz bir çingene coşkusu/
ardında antreden gelen ışık saklı kapı önünde, o karanlık koridorlarda
korku dehlizimi aşmaya çalışırken dar kulaçlarımla, derin anaforlarda
dışarıda bahar kokusu ve bir çingene coşkusu ki, sığmazmış tariflere
varsın tarifsiz kalsın, bana ne….
Duvar yazılarım…,
memleketime, sana ve her zaman insanlığa benzeyecekse tadı, aydınlığımın
arabesk acılara değil, yürekte bitmeyecek sevdalara çıksın adı, eşkıyalığımın
sel üzerinde köprüler kurarken eğer, tanışacaksam ihanete ait ilk kurşun ile
o kurşun ciğerde onur gibi taşınmaya değer, nöbet yerinin tesliminden önce arkadan gelenlere…
/diyelim ki ben, karaya vurmuş bir geminin güvertesiyim/
karanlıktaki şehir manzaraları ve ölü davetler gibi göz kırpan ışıklar
eğer sizseniz deniz dediğimiz, alnımdaki tuz kuruları siz neredesiniz
hani benim ay ışığı heyecanım ve saklı yakamozlarım bu gece vakti
görüyor musunuz görmek için gözlerim sizi, birer gemici feneri sanki…
/bahar gene gelsin, çabuk gelsin, ama cemre olup düşmeden gelsin/
* * *
çocuk kahkahalarıyla dans ederken, yağmur bereketindeki bulutlar
gökyüzünden çok uçurtmalı müjdeler gibi gelsin bahar, bu bahar
öncemiz ve sonramızın bu noktasına,
bir melek heykeli konsun tam ortasına
kanatları açılmış da iki yana, kuştüyü olsun….
bak gene camları kırıyor çocuklar, şimdi kapı zillerini de çalıp kaçacaklar
koşalım peşlerinden, yakalayalım ya da dur biraz, biz olalım o çocuklar
(yaz kalemim yaz, aynen böyle yaz...)
-içinde en çok mum saklayan ampul,
yerleşince duvardaki boş apliğin içine.
karanlıkta çırılçıplak sevişmek sevgiliyle, benzemez hiçbir şeye
yaşamak istediklerinin örtülmesidir, görmek istediklerinin üstüne
duvarda künyesi tanrıda saklı yelkovansız bir saat,
kadranı beyaz, çeperi yuvarlak
altında bir çocuk, hepimiz biraz.
elinde iletki, gözleri mavi, kafası dazlak
duvarın rengi yok, duvar çıplak, duvar çırılçıplak …..
/sana söylemiyorum ama yüzümü yatağımdaki boş yastığa bastırınca
çok uzağımdan bir tek tel bile olsa, saçın hala karışıyor sakallarıma…/
hani bir rüzgar eserdi kol kola yürürken, muhtemelen boğaziçinden
saçındaki bütün anarşist tellerde, isyanlar başlardı ya kendiliğinden
işte o tellerden dün gece biri, müebbet bir firari gibi rüyama giriverdi
bu denizde …,
balıklar umudu, umut dalgayı, dalga denizi, deniz maviyi tanımaz
bu denizde hiçbir balıkçı, yakaladığı balıkların hiçbirini tanımaz ….
**




-
Nur Tuna
-
Ertuğrul Söyünmez
-
Gülin Su
Tüm YorumlarNe kadar ben...ne kadar yürek...ne kadar yaşam dolu şiirlerinz...yüreğinize kaleminize hayran oldum şiir dostu...yaşanmışlığın her köşesinde duygularınız aksın bir ömür...selam ve saygımla
sen çok seviyorum Cevat çeştepe
şirlerinide
özledim seni geleceğim elini öpmeye
iyiki varsın hocam
...sevdiklerimizden ve okuduğumuz kitaplardan değildi uğradığımız ihanetler...duvarlarımızdaki yaralar sevgisi tutsak olanların ve düşüncesi korkakların ihanetlerinin izdüşümüydü...
....yaşam çizgisinin iki ucu arasında bir merdiven çıkar ya da ineriz...doğuma veya ölüme doğru..etrafımıza ördü ...