yağmurlarda ıslanır
bazen gözyaşlarıma karışınca
mühürlüdür bazen hayatın ağzı
bir türlü sır vermez arzularımı yerine getirmez
gün sustukça gece konuşuyor
ah! çilesi ağır günlerin kanlı ezâsı
son güzde ağrıların sancılı dili
çözüldü
hangi yaranın oyuğunda
toz koparan yılların kayıtsızlığında
kasırga burgaçlarının ağzında hayat
ömür dediğimse eteklerimden
hızla silkeleniyor
fırtınanın eşiğinde öylece oturma
kalk dikil ayağa
daha gün aymadı alacalı tepelerin dudağından
gözlerinde küçülen ışığı örtmeden afakanlar
nasıl bir cenktir bu
kaybedeni hep ben kazananı felek
sorularla sorgularla işim yok artık yorgunum
yaşandı dolu dizgin her şey ama bitmedi hâlâ
ne çok keder birikti ne çok tortu sırtımdaki yumruda
hep dertli çıktım sonu gelmeyen arayışlardan bitişlerden
kırmızı karanfillerin koktuğu kentlerden geliyorum
orası gökkuşağının bacağını kırdığı, aşıkların pervane
kuşların özgür, canlıların mutlu olduğu yer
desem de
şimdi uzak bir masal anlatılanlar
sızının inceldiği yerden doğruluyorum
takatı kalmadı ömrün dilim dilim soyulmalardan
günler erirken günbegün kaydı silinir hatıraların
geçmişten
hatırlamam
tedirgin ruh halini besliyor gecenin gözleri
vakitse cızırtılı sanrıları tohumlamış tavlanmış zihne
tırpanla biçer gibi biçiyor umudun yeşillenen
yerlerini
toy bir günün sabahı uyandı
kızarmış ekmek kokusu tazeliğinde
dünyanın dönüşüne evriliyor saatler
yaşamak salaş dağınık bir nehir gibi
sürüklerken eteğindeki çakıl taşlarını
alır götürür gün ışığının pırıltısında
gölgen uzun yol uğrağı
serinletir eteğinde nazlı serçeleri
henüz göğsümde çiçeklenmemiş
zerdali dalı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!