duyumsuyorum seni
ipekten bir şal gibi boynuma saçlarıma dolanan
gecenin ıssızlığına düşen bir çığlık gibi
neden düşüyorsun birden aklıma
ne gereği var ki özlemin
sessiz sözsüz
ağır ağır ilerliyor günler
kimliksiz bulutlar yağmur eşliğinde
dur durak bilmeyen saatlerde
aceleci insanlar
ve
buruşturup attığım kağıtların soft kalabalığı
draması ağır yalnızlığın sonbahar günleri
ağır ağır geçen bulutsu zamanlar
bakın eyleme durdu
efsunlu düşler
yağmurlu yüklü bir buluttum
fırtına çıktı rüzgâr biçti savruldum dağa taşa
damla damla aktım kurak toprağa çöle
kendi halimde hâlden hâle
düştüm
kimse üstüne almasın
ağladıysam bulutlar için ağladım
siyah beyaz resimlerin kasveti hep üzerimdeydi
biliyordum yalan dünyanın renklerindeki
o ışıltılı aldatıcılığı
ışığı söndü masalın
uyandım çıngıraklı zillerle
dikenli bir sahraya yürüdü rüzgârlar
tozu dumana kattı kırk kanatlı ejderler
savruldum
ağzındaki sakızı at
git ve uyu
geçmiş günlerin aymazlığına
kalbinin hırçınlığına aldırmadan
yalanlarla yılanlarla dolu bir dünya da
dilim
suskunluk abidesi
sadece gözlerim konuşur artık
zihnimin eskitilmiş yollarından
geçerek
her şey aynı diyemem
sokağın hafızası ruhun kayıt defteri var
geçmişe değer veren geleceğe
umut veren hisleri
fırtınalı kasırgalı halleri
janjanlı heyecanları
dört koldan sarılıyor
boğazıma kervankıran rüzgârlar
sığındıkça duldalara alıp alıp yoluyorlar saçlarımı
tel tel savuruyorlar
ortalıklara
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!