uykusuz
bir dağ öksürüğü hırçınlığında gecenin moru
oturmuş bir yıldızın eteğinde düşünürken
rastladım ona
içi sökülür kurak mevsimlerin
pul pul dökülür karanlığın yüzü dağa taşa
içi dışı ters yüz olmuş insanlığın
son duraksa
kıyamet
kapalı bir fanusun içinde nefessizim
batık bir teknenin ayak ucunda can çekişiyor serçeler
dört yanım yangın tutuştu kolum kanadım
gayrı uçamam girdap uçurumlarına
teslim yüreğim
bir duvar
sarmaşığının ıslaklığı istikrarlılığı üzerimde
hayat örümcek ağlarını örerken boynuma
tırmanıp duruyorum ulaşılmazlara
uzayıp gidiyorum yollarca
mezopotomya bereketliliğinden
nasıl çöl kuraklığına düştük
bizi kimler attı
çözümsüzlüğe
düşün bakalım
daha önce kaç kez karşılaştık seninle
sen benim ellerimi ben senin gözlerini
hiçlikle şerbetlendirip tatlandırdım mı hiç
kevser ırmaklarını dudak dudağa
yudumladık mı
devrik zamanların yıkık tebaası
kaç gür çığlık havalandı içimin sığ koridorlarından
kaç esrik gülüşüm kırıldı zeytin dalında
kaç kurşun sıyırdı kalbimi
yine de direndim
yılanların
gömlek değiştirdiği mevsimdeyiz
içindeki mıntıka temizliği huzura yeter mi
sanıyorsun ismail
kibrin
hoş geldin şafağın sabahına bahar
pencerenin yeşilinde oynaşan güneş
gökyüzüne kozasını açan pembe begonviller
usumda ki kaygılı serzenişi dillerinden rüzgâr
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!