ağzındaki sakızı at
git ve uyu
geçmiş günlerin aymazlığına
kalbinin hırçınlığına aldırmadan
yalanlarla yılanlarla dolu bir dünya da
dilim
suskunluk abidesi
sadece gözlerim konuşur artık
zihnimin eskitilmiş yollarından
geçerek
bugünün eskisi dün
artık yaşamlardan kalan kimsesizlik
terkedilmiş durakların daimi yolcusu
gölgeler ve ışığın dansı yansırken taş duvarlardan
ölümcül hastaları heybesine aktaran ecel
her şey aynı diyemem
sokağın hafızası ruhun kayıt defteri var
geçmişe değer veren geleceğe
umut veren hisleri
fırtınalı kasırgalı halleri
janjanlı heyecanları
dört koldan sarılıyor
boğazıma kervankıran rüzgârlar
sığındıkça duldalara alıp alıp yoluyorlar saçlarımı
tel tel savuruyorlar
ortalıklara
suyun üstünde yürüyor ayağı kopuk rüzgârlar
ahvali meçhul günleri de almış gidiyorlar bilinmezliğe
soluk almadan yaşıyorum duvarlarda taş yazıtlar gibi
ağzımdan uçuşan sözleri savuruyorum kağıtlara
kağıtların beyazlığı rengarenk
vazgeçtim söz cambazlığından
daraldı dilimin odaları kırıldı pencereleri
yırtık perdelerin rüzgârlarda uçtan uca
sallanması gibidir
sessizliğim
pervasızca
geziyorum kayıp zamanların içinde
gizlenmiş ne varsa buluyorum
saklanmış ne varsa
çıkarıyorum
her şeyler yerli yerinde
uyudum uyandım rüyanın eteğini çırptım
yere düştü yıldızlar güneşin boynunda iki başlı cevahir
ay çekilmiş kendi kabuğuna sincaplar fındık tarlasında
dün buradaydı annem saç moleküllerime türkü yakıyordu
bugünse dımdızlak bir bal kabağının ellerinde kurşun kalem
kırk yamalı bohça ağaçların dili
tuğrul kuşlarının kanatlarında kızıl ışık
meneviş yüklü baharın dudağında kelebek burgusu
kışın karın buzun ayaklarını söküp attı bahar
kuşların mutlu senfonisini
duyuyor musun yâr
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!