eski bir çatı katının içinden
gecenin içine akan gölge gibisin
köşeye atılmış paslı bir müzik kutusunun kendine ağlayışına
şahit olan sıvası dökük duvarlar ise
bir duvar
sarmaşığının ıslaklığı istikrarlılığı üzerimde
hayat örümcek ağlarını örerken boynuma
tırmanıp duruyorum ulaşılmazlara
uzayıp gidiyorum yollarca
ruhu çekilir ellerimin
sızılı bir şarkıya döner bakışlarım
sedeften kuşları uçurur kalbim
meçhule giden bir yol açılır uzaklardan
sezgisel düşlere gebedir artık zihnim
ertelemek istemem
mezopotomya bereketliliğinden
nasıl çöl kuraklığına düştük
bizi kimler attı
çözümsüzlüğe
evde iki kedim var canım kuş beslemek istedi
bende kalemle iki kuş çizdim kuş dediysem
muhabbet değil biri güvercin
öteki tombul bir serçe
ağaçsız bir evde kuş olmazdı tabi
düşün bakalım
daha önce kaç kez karşılaştık seninle
sen benim ellerimi ben senin gözlerini
hiçlikle şerbetlendirip tatlandırdım mı hiç
kevser ırmaklarını dudak dudağa
yudumladık mı
devrik zamanların yıkık tebaası
kaç gür çığlık havalandı içimin sığ koridorlarından
kaç esrik gülüşüm kırıldı zeytin dalında
kaç kurşun sıyırdı kalbimi
yine de direndim
yılanların
gömlek değiştirdiği mevsimdeyiz
içindeki mıntıka temizliği huzura yeter mi
sanıyorsun ismail
kibrin
sabahın serin erilliğinde
şehrin gürültüsünü yırtarak
balkon kapısından naif
hoş bir melodi salına
salına ulaşıyor
salona
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!