eskiden
güvercin gözlü evlerin sevilen kedileri
ruhu duru akşamların şiir okunan saatleri
elleri toprak kokulu masal tadında insanları
leylak renkli mevsimlerin bahar çiçekleri
rüzgâr üfüren tepelerde bir papatyanın
bir zamanlar tarla kuşu sohbeti olurdu ağaçların
bir zamanların sedirleri olsaydı şimdi
bugünkü koltuklarla yarışırdı
bense bugünkü aklımı eskisiyle değişmem
yağmurlarda ıslanır
bazen gözyaşlarıma karışınca
mühürlüdür bazen hayatın ağzı
bir türlü sır vermez arzularımı yerine getirmez
gün sustukça gece konuşuyor
ah! çilesi ağır günlerin kanlı ezâsı
son güzde ağrıların sancılı dili
çözüldü
hangi yaranın oyuğunda
toz koparan yılların kayıtsızlığında
kasırga burgaçlarının ağzında hayat
ömür dediğimse eteklerimden
hızla silkeleniyor
günler hoyrat bir topuk dikeni denginde
neye kulak kesilsem topla tüfekle geliyor uğultu
zaman sisli bir çarkın içinden kötümserlikle evriliyor
siyahi dehlizlerin içinden geçiyor mızmız adımlarımız
insanlar dağlardan ufalanan taş parçaçıkları gibi
savrulup savrulup farklı yönlere ağarken
fırtınanın eşiğinde öylece oturma
kalk dikil ayağa
daha gün aymadı alacalı tepelerin dudağından
gözlerinde küçülen ışığı örtmeden afakanlar
uykusuz kaç geceyi heba etti zaman
ruhumun başıboş gezdiği mekanlarda
duyguların rengini yitirdiği zamanlarda
koşarak arşınlıyorum
kederleri
nasıl bir cenktir bu
kaybedeni hep ben kazananı felek
sorularla sorgularla işim yok artık yorgunum
yaşandı dolu dizgin her şey ama bitmedi hâlâ
ne çok keder birikti ne çok tortu sırtımdaki yumruda
hep dertli çıktım sonu gelmeyen arayışlardan bitişlerden
kırmızı karanfillerin koktuğu kentlerden geliyorum
orası gökkuşağının bacağını kırdığı, aşıkların pervane
kuşların özgür, canlıların mutlu olduğu yer
desem de
şimdi uzak bir masal anlatılanlar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!